Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Gece yarısı beni uyandıran şey çalan telefonumdu. Saat 2'ye geliyor olmalıydı, yorgun olduğum için dokuz gibi yatmıştım ama hâlâ uykum vardı. Yastığımın altında titreşip başımı daha fazla ağrıtmaya başlayan telefonu elime aldım, ışıktan dolayı gözlerimi bile açamadan kulağıma tuttum. "Efendim?"
"Jiseul?" Duymayı beklediğim ses bir ihtimal uyuyamamıș Jeno ya da oyuna girmek için beni bekleyen Jungwoo'ydu ama hayır, ikisi de değildi. Gözlerimi yavaşça açarak dikișlerini daha yeni aldırdığımız kolumla desteklenerek doğruldum. "Jaemin?"
"Uyandırdım mı? Jungwoo'yla oyun oynuyorsunuzdur diye düşünmüştüm."
"Ne oldu?" dedim onu es geçerek. Boşu boşuna bu saatte uyandırmasının elbette ki mantıklı bir açıklaması olmalıydı. Son zamanlarda fazla dengesiz davranıyordu ama umarım ki gereksiz yere uyandırmamıștı.
"Buluşabilir miyiz diyecektim. Sizin kapının önündeyim." Gözlerim sonuna kadar açılırken yorganı ittim üzerimden. Gece gece gerçekten çıldırmış olmalıydı. "Tamam, bekle." Telefonu kapatıp tüm nefesimi dışarı verirken açık bıraktığım saçlarımı geriye taradım. Uzamıșlardı ve rengi akmıştı. Yakın zamanda boyasam iyi olurdu.
Siyah pijamalarımı değişme gereği duymadan üzerime siyah hırkamı geçirdim ve odadan çıktım. Hena uyuyordu. Kapının arkasından anahtarı alıp kapıyı yavaşça çektim. Merdivenleri son hızla inerken dış kapının önüne geldim. Jaemin koyu yeşil montunun fermuarını çenesine kadar çekmiş ve sırtını da duvara yaslamıștı. Büyük kapıyı sessizce açmaya çalışarak apartmandan çıktım.
"Gece gece derdin neydi gerçekten merak ediyorum." O da benim gibiydi, uykusuz olduğu göz altlarından belliydi. Ben yeni uyandığım için sarhoş gibiydim, o ise uyuyamadığım için. Üzülmemeliydim. Bundan bir ay öncesine kadar onun yüzünden uyuyamayan bendim.
"Ayrıldık." Kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda yüzündeki garip ifadeyi gizleyememiști. "Her şeyi öğrendim. Ben bunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama eğer bu seni birazcık iyileștirecekse..."
"Hayır." dedim başımı iki yana sallayarak. Ayrılmış olmaları beni mutlu etmeyecekti. Onun mutlu olması beni mutlu edecekti ama mutlu görünmüyordu. Zaten her şeyi öğrenmiști, nasıl bu kadar tepkisiz kalabiliyordu ki?
"Bu beni iyileştirmeyecek."
"Ne yapacağımı bilmiyorum." Mırıldanarak bana baktığında kalbimin parçalandığını yeni hissetmiştim. Suçluluk duygusu ele geçirmişti bedenini, vicdan azabı çekiyordu eminim ki. "Benim yüzümden ölümden döndün."
Arkasını dönüp elini yüzüne götürürken birkaç saniye sonra tekrar bana döndü. Gözleri parlıyordu ve ağlıyordu. "Keşke her şeyi önceden--"
"O zaman beni sevecek miydin?" dedim çatallașan sesimle. Başını iki yana sallayıp dudaklarını birbirine bastırdı. "Denerdim. O zaman kolundaki o izler olmazdı."
"Bir işe yaramazdı zaten, deneme."
"Nereden biliyorsun?" Dolan gözlerimin akmaması için başımı kaldırdım ve kırpıştırdım. Bu histen nefret ediyordum. Ağlamak isteyip de ağlamamak berbat bir şeydi. Çoğu zaman bunu yaşıyor olsam da Jaemin'in karşısında ilk defa yaşıyordum bunu.
"Ben de seni sevmemeyi denedim çünkü olacakları biliyordum. Bir işe yaramadı. Sonuç bu." Kollarımı uzatarak konuştuğumda dudaklarını birbirine daha çok bastırıp kolumu aşağı indirmiști. "Yapma." diyerek başını iki yana salladı.
"Bitti mi?" dedim sanki gitmek için can atıyormuș gibi. Oysaki sabaha kadar onunla burada durabilirdim. "Sarılabilir miyim?" Bana yaklaştığında yüzüne ve gözlerine bakmamak için çaba sarfetsem de işe yaramadı. Ona karşı gelemeyeceğimi biliyordum. Düz bir şekilde başımı salladım.
Bunu beklermiș gibi kolları anında sırtıma sarıldığında kollarım aramızda kaldı. Sarılmadım. Kalp atışlarını hissettim. Çok hızlı atıyordu kalbi. Heyecandan mıydı yoksa çektiği vicdan azabındn mıydı?