28, kaybedilen oyun

407 60 134
                                        

Uykudan ve uyanmaktan bu kadar nefret edeceğimi asla düşünmezdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Uykudan ve uyanmaktan bu kadar nefret edeceğimi asla düşünmezdim.

Eğer uyandığım an kanlar içinde kalacağımı ve her şeyin koca bir yalan olduğunu fark edecek olsaydım kendi ellerimle o sarmaşıkları sarardım boynuma. Bıçağa bastırırdım kalbime, bileklerimi keserdim ama uyanmamak için her şeyi yapardım. Onu unutacak olsam bile yapardım. Her şeyi yapardım.

Sabah uyandığım gibi kendimi banyoda bulurken hissizleşmeyi dilemiştim ama hayır, her şey zihnimin en ücra köşelerine iğneymişcesine saplanıyor, asla da çıkmıyordu. Başımda ve kalbimde hissettiğim ağrı göğsümün en orta yerindeki acıya ulaşamazdı bile. Ama en çok kalbim acıyordu. Kanadığını hissediyordum.

Titreyen ve sıkmaktan rengini kaybeden ellerimle yüzüme su çarptığımda nefes alamadığımı hissediyordum. Jaemin uyanmamıştı. Saat daha 8'di. Uyanmasını istemiyordum çünkü benden çok o boğulacaktı bu yalanın gerçekleri ardında. Her şeye inanmıştı. Yanaklarım durmadan ıslanırken sırtımı duvara yasladım. Banyo zeminindeki kanlar her şeyi özetliyordu. Aralara saçılmış olan yapraklar sonumu gösteriyordu.

Beni sevdiğine kendini bile o kadar çok inandırmıştı ki hissetmemiştim hiçbir şey. Duyguları sahte olsa da kendini koşullandırmıştı. Gerçekten yaşamamı istemişti ama yalan söylemişti. Beni yakıp yıkan gerçek buydu işte. Sevgiyi bulduğunu hissettiğin anda tüm sevgisizliğin seni çepeçevre sarmasıydı. Öyle bir şeydi ki asla kurtulamıyordum.

Keşke o gün ölseydim, dedim yaslandığım yerden doğrulurken. Umrumda değildi, gerek ciğerlerim acısın, gerek kalbim kanasın ama sevgisiz kalmayayım. Eğer Jeno'yu aramasaydım gelmeyecekti, beni kurtarmayacaktı ve ben ölecektim. Yalnız başıma, kanlar içinde ölecektim ve bundan pişman olmayacaktım çünkü bu sevgisizliğin baş göstereceğini biliyordum. Sonumu biliyordum.

Hıçkırıklarım artarken kapıyı açtım, önümü göremiyordum bile. Karşımda üç tane beden vardı ve kimin kim olduğunu biliyordum. Birisi benden farkı olmayan, hüngür hüngür ağlayan arkadaşım Hena'ydı. Onu biliyordum, beni seviyordu. Ailemden kaçıp ona geldiğimde koşulsuz kabul etmişti beni, benim için gerçekten üzüldüğünü görüyordum. Sağındaki Jaemin umrumda değildi.

Jungwoo bana bir adım atsa da ondan önce Jaemin davrandı. ''Jiseul...'' Sesi suçlu olduğunu bilircesine kısık çıkarken boğazıma oturan yumrunun gitmesi için birkaç kez yutkunmam gerekti üst üste ama bu bana sadece acı verdi, her zamanki gibi.

''Senin yüzünden.'' diyerek gözlerimi kırpıştırıp görüntüsünü netleştirdiğim sırada dudakları aralandı. 

''BANA YALAN SÖYLEDİN!''

''Ben--''

''BENİ GERÇEKTEN SEVDİĞİNİ ZANNETTİM! KENDİMİ GÜÇLÜ SANDIM!'' Bağırışlarım yüzünden acım daha da artıp tüm bedenime yayılırken dudaklarını ıslattı, yanaklarının parladığını ayırt edebilmiştim. ''Ama değildin... Yapmak zorunda kaldım.''

''Neden?'' diyerek ona yaklaştım. Gözleri gözlerimde durdukça içindeki pişmanlığın yüzüne yansıdığını biliyordum, benim kadar acı çekiyordu ama asla benim kadar olamazdı. 

''Beni iyileştirdiğini düşündüm. Beni sevdiğini zannettim. İlk defa sevildiğimi hissettim.'' Hislerimin beni her zaman yanılgıya düşürdüğünü biliyordum ama çaresizdim, ona inanmıştım. Aptallık etmiştim, neden böyle olmuştu?

''Keşke o gün ölseydim. En azından her şeyi kabullenmiştim.'' Ses çıkarmadı. Sessizce ağlıyordu ama bu pişmanlığından değildi, onun yüzünden birinin ölecek olmasındandı. Bunu kabullenemiyordu ama ben ölüm düşüncesini çoktan kabullenmiştim bile. Artık fazla acıtmıyordu.

Titreyen ellerimi yüzüne koyduğumda kirpikleri yavaşça ayrıldı birbirlerinden. Son buydu işte. Aşktı. Aşk her zaman kaybedilen bir oyundu. 

Gözlerimi sıkıca kapatıp biriken yaşların akmasını sağlarken umursamadım bile. Ona kızgındım, sinirliydim ve aşıktım. Bunların hiçbirini taşıyacak gücüm kalmamıştı. Dudaklarımı dudaklarına bastırırken kalbimin yavaşladığını hissettim. Oysaki hızlanması lazımdı, neden? Neden bunları yaşamak zorundaydım? Tanrı beni gerçekten sevmiyordu.

İnsanın mücadele edeceği tek bir şey olurdu sadece. Ben aşkım için savaşmıştım, Jaemin için savaşmıştım. Ama kaybetmiştim. Sırtından bıçaklanan da ben olmuştum. Hareket etmiyordu. Sadece Hena'nın ağlama sesini duyuyordum ama en çok ağlayan bizdik. Gözyaşlarım onun gözyaşlarına karışıyordu, bütün olmuşlardı ama sonsuza kadar ayrı olacak olan bizdik.

Gözlerimi açtım. Gerçekliğe döndüm. Na Jaemin'in vicdan azabıyla yanıp kavrulan bedeni tam dibimdeyken gözlerimi kaçırdım ondan. Bir daha bakmayacaktım çünkü. Elini uzatsa da geri gittim. Yüzümü silerek oradan çıkarken hıçkırıklarım artmaya başladı. Kaybedilen oyun. 

Kapıyı açtım. Karşımda beliren bedenin kaşları çatıktı, neler olduğunu sorgular gibiydi ama en çok da halimi merak eder gibiydi. ''Jiseul--''

Jungwoo arkamdan gelirken başımı iki yana salladım. ''Gelme.''

''Neler oluyor?'' 

''Jeno,'' Gözlerim endişeli gözleriyle buluştuğunda başını iki yana salladı. Düşünmedim. Boynumdaki kolyeyi kopardım. Elini tutup avucu arasına bırakırken tek bir şey mırıldandım. ''İkimiz için yaşa.''

''Ne?'' Dudaklarımı birbirine bastırdım acımasını umursamadan. Bir şeyleri seziyordu. ''Özür dilerim. Seni bıraktığım için. Onun gibi gittiğim için ama benim için yaşayacağını biliyorum.''

Hiçbir şey demesine izin vermeden koşarken yanıma gelmemesini umdum. Zaten nefes alamamama rağmen koştuğum için öksürmeye başladım. Bu oyunu kaybetmiştim ve bundan sonrasının hiçbir önemi yoktu.

Kulaklarım uğuldamaya başladı. Ağlamaya devam ederken arkamdan duyduğum tek şey Jaemin'in çığlıklarıydı, ama her şey bitmişti.

🌸🌸🌸

bir önceki bölümde oylar biraz azalmış, hazır bölüm de gelmişken oy ve yorum stoklarsanız mutlu olurum, hem de finali güzelce yazmak için destek bulurum ❤️

kendinize iyi bakınnn ve iyi tatiller şimdideenn💚🍏🥝🐸🐢☘️🍀

🌸🌸🌸

Hope NotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin