Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Küçükken annemden hep kedi isterdim.
Böyle beyaz, mavi tasması olan. Annem aşırı titiz biri olduğu için uğraşamayacağını söylemiş ve almamıştı. Üzülmemiștim.
Jaemin kediyi salonun ortasına bıraktığında Hena korkudan, evet korkudandı, koltuğun tepesine çıkmış ve kedinin ona gelmemesi için dualar etmeye başlamıştı. Jungwoo ise onun tam tersi bir şekilde kediyi kucağına almış ve sevmeye başlamıştı. "Yalnız." demişti Jaemin kediyi Jungwoo'dan almak için yanına ilerlerken. "Ben onu Jiseul'e getirdim."
Kediyi aldığı gibi benim kollarım arasına bıraktığında ne yapacağımı bilememiștim. Hayatımda ilk kez bir kediyi kucağıma almıştım ve beklediğimin aksine fazla sakindi, sürünüp duruyordu boynuma. Jungwoo ve Hena büyük ihtimalle bizim hakkımızda garip düşünceler gönderiyorlardı birbirlerine, ben kediye; Jaemin de bana odaklanmıștı.
Onu çözemiyordum. Nereden bakarsam bakayım beni sevebileceği ihtimali yoktu gözümde. Onun için platonik olarak kalacaktım belki de. Ama biliyordum, içimden bir ses bu sefer yanıldığımı söylüyordu. Kime, hangi düşünceye inansam bilemiyordum. Herkes başka bir şey söylüyordu.
"Adı ne?" dedim kedinin başını severken. "Ivy." demişti bana, ya da kediye, yaklaşırken. "Sarmaşık anlamına geliyor."
Başımı salladım sadece.
Klasik rutinlerimizden birini gerçekleștirmeye, kahve yapmaya gitmişti Jungwoo ve Hena. Biz de salonda oturuyorduk. Zaten dördümüz bir araya geldiğinde garip bir şekilde sürekli kahve içiyorduk. Zaten Jaemin kahve içmeyi sevdiğini söylemişti, özellikle arkadaşlarıyla beraber içtiği zaman daha çok hoşuna gidiyordu. Evet, arkadaş.
Hena ve Jungwoo'nun yokluğundan yararlanmış olacak ki bedenini bana döndü. Koltukta aramızda iki kişilik yer bırakmıştım çünkü yakın olmak benim için tehlikeliydi. ''Laura.'' dedi sıkıntılı bir biçimde. Acı çeker gibiydi, kucağımdaki kedinin hafifçe başını kaşıdım. ''Şu an iyi misin?''
Ne anlamda sorduğunu bilmiyordum, çiçeklerimden mi bahsediyordu yoksa ona karşı nasıl hissettiğinden mi? Yine de her ikisine karşı başımı salladım. ''Evet, iyiyim.''
''Yani şey... Son zamanlarda... Ne derler ona...'' dedi ne diyeceğini bilememiş gibi. Başım salladım. ''Son zamanlarda pek şey olmuyor... Yani... Her neyse.''
Cevabını almış gibi başını salladı, ardından da hafifçe öksürdü. Acaba benim yüzümden ölümün eşiğinde olan birinin oturmak nasıl hissettirdi? O da büyük ihtimalle kötü hissediyordu. ''İyileşmeni istiyorum.'' dedi, sesini duymamla kedinin başındaki parmaklarım durdu ve yüzüne baktım.
''Senin iyileşmeni istiyorum.'' Derin bir nefes alıp gözlerimi kediye çevirdim.
''Ben nasıl kurtaracağını biliyorsun, bunun imkansız olduğunu da biliyorsundur.'' Sert bir tonda konuştum üzüleceğini bile bile. Gerçekleri bilmeliydi. Zaten biliyordu ve sanırım inanmak istemiyordu. Neredeyse 1 yıldır arkadaş olarak tanımladığı biriyle aradaki şeye yeni bir isim koymak garip gelirdi.
''Neyse.'' dedim başımı iki yana sallayarak, kediyi sıkıca tutup ayağa kalktım. ''Sonuç olarak her şey belli. Kendimizi kandırmayalım.''
''Niye öyle diyorsun?'' Benimle beraber ayağa kalktı. Sesinin titrediğine şahit olsam da buna inanmak istemedim çünkü bildiğim tek şey Jaemin'in gerçekten üzüldüğünde sesinin titrediğiydi. Benim için üzüldüğünü biliyordum ama asıl üzüldüğü beni iyileştiremeyecek olmasıydı. Boşu boşuna umut vermesinin anlamı yoktu.
''Belki bir gün seni severim, nereden biliyorsun?''
''O güne kadar benim yaşayacağımın garantisi var mı?''
Derin bir nefes alıp bana yaklaştı. Gevşek bir şekilde tuttuğum kediyi kollarım arasından alıp yere koyarken kollarını açtı. ''Kim olursa olsun benim yüzümden zarar görmesini istemiyorum.'' dedi. Güldüm.
''Eğer uğruna öleceğim kişi sen isen bu benim için pek de sorun değil.''
''Böyle deme işte,'' dedi. Bana yaklaşırken kollarını sırtıma sardı. Bense kollarım aşağıda bir şekilde bekliyordum, ona sarılacak gücü kendimde bulamıyordum.
''Ben bir insanım, beni gözünde bu kadar yüceltme.'' Başımı omuzuna bastırırken dolan gözlerimi kırpıştırarak derin bir nefes aldım. ''Eğer seni gözümde yüceltmezsem tüm umutlarım yok olur.''
Başka hiçbir şey demedi. Tek hissettiğim beni gerçekten kurtarmak istediğiydi.