🎵Hozier - Movement
Herkese Merhaba
Nasılsınız?
Bu bölümü titreyerek yazdım, umarım beğenirsiniz.
Golden Bullets Taekook'un bir ruhu olsaydı, Hozier'ın Movement şarkısı olurdu :)
Keyifli Okumalar
***
Cennet Bahçesi
Rol yaparak ve başkası gibi davranmaya çalışarak zamanla bir başkasının kılığına büründüğünde rolün fazla mı iyi yoksa artık sen başkası mısın bunu anlamak çoğu zaman zordu. Ben başkasıydım. Sağlıklı birey, iyi evlat, eğlenceli arkadaş, sadık bir aşık rollerine kendimi öyle kaptırmıştım ki benliğimi unutmuştum. Mutsuzdum, iyi bir insan değildim ve sanılanın aksine küçüklüğümde yaşadığım travmanın etkisinden çıkamamıştım, sadece öyle yapmışçasına davranıyordum. Zamanla kendime bile bunu yedirmiş, kendimi içine sığamadığım kalıplardan birine yerleştirmiştim.
Ruhum, düşüncelerim, bedenim ve benliğim kalıbın şeklini almıyor, kalıbı genişletiyor ve kırıyordu. Kalıp, sadece düşüncelerimle benliğimi bastırıp küçültmeyi başarsa da ruhumun sığacağı kadar geniş değildi, bu yüzden kırıldı. Kırıldım. Ruhum öyle hızlı dağıldı ki özgürlük hissiyle içimde tuttuğum yabancısı olduğum duygular kavrayamadığım bir hızla açığa çıktı. Ben aslında kötüydüm, ben aslında öfkeliydim ve sessizce delirmiştim.
Kafamı İncheon'un bu dönemde dinmeyen yağmurunun ıslattığı arabanın camına koydum. Saçlarım ıslanıyor başım arabanın tekerlerinin değdiği her tümsek ve çukurda camdan sekiyordu. Önden kelepçeli ellerimim bakmaya çekindiğim için bacaklarımın arasındaydı. Tenimdeki izleri bir yabancının kanının kapatması ironikti. Güldüm. Hissettiğim, anlam veremediğim rahatlama ve tatmin olma duygusu kafamı karıştırıyordu. Küçük bir çocuğun vicdanına sahip olsam da yaptıklarımla birlikte ortaya çıkan duygular yüzünden vicdanım benden umudu kesmişti. Mutluydum.
İlk defa polis aracında bulunuyordum. Aracın içi en az dışarısı kadar nemliydi, ter kokusu nemli havada asılı almış, sidik kokusuyla karışmıştı. Mekanik bir başka koku daha sinmiş gibiydi koltuklara. Yanımda bir polis memuru oturuyordu, kanunen benimle konuşmaması gerekse de "Elin yüzün düzgün, gençsin, yazık oldu. Değer miydi?" diye sormuştu. Değerdi. Cevap vermedim, sessizliğin zihnimi rahatlatmaya çalışmasını umuyordum ama tüm yolculuk boyunca yağmurun sesini, telsizlere gelen ihbarları dinledim ve bu sanki bir ömür sürdü.
Arabadan indiğimde soğuk hava vücuduma çarpmıştı, alelacele kelepçelendiğim için soğuk havada sweatshirttümleydim. Arabadan çıkıp binaya girdiğim süreçte soluduğum temiz havayla zihnim yavaştan açılmaya başlamıştı. İfademin alınması için sandalyeye oturtulduğum kısım bulanıktı. Sorgu masaları bitişik olduğu için etraf oldukça kalabalık ve gürültülüydü.
Beni sorgulayacak olan komiser masanın bitişiğindeki sandalyeye oturmamdan on dakika sonra gelmişti. Kahve kupasını dağınık masasına bırakmış beni baştan aşağı süzdükten sonra somurtarak bilgisayarını açmıştı. Bu herif ne biçim polisti böyle. Masası belgelerle doluydu, küfür ediyor ve sakız çiğniyordu. İş adabına sahip değildi. Yalan söylemeyeceğim polislikten bu herif yüzünden birazcık soğumuştum. Yeni mezun olmuş olmalıydı ki genç gözüküyordu. Çenesi hafif kayık, dudakları küçüktü, kaş yapısı güzel olsa da yüzünün ifadesiz olmasına rağmen onu öfkeli gösteriyordu. Uzun boyluydu geniş omuzları ve bembeyaz bir teni vardı. Kendimi şu polisiye dramalarının içinde hissetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Golden Bullets
FanfictionTadını almama, iniltilerinin zihnimi kiliseye çevirmesine izin ver lütfen. Silahlarla kuşandırdığın mabedinin beyaz çarşafını kendimizle lekeleyelim. Karşılık ver Taehyung. Yalvarırım huzursuzluğunun sıcaklığına kapılalım. Dudaklarımız arasında yata...