🎵Jorja Smith - The One
Merhaba
Nasılsınız?
Confidence, kelimesinin anlamının güven kelimesine karşılık gelip, yanına Man, kelimesini eklediğimizde "Güvenilir Adam" değil de, Dolandırıcı, Üçkağıtçı gibi anlamlara gelmesini seviyorum. İngilizcenin sihri.
***
Üç Kağıtçı
Kesit
Elindeki bardağı dengesizce dudaklarına götürdüğünde oldukça yakınında oturan adamın gömleğinin düğmelerini çözüşünü izliyordu. Bedenini yan çevirerek oturuş şeklini değiştirmişti, bir süredir bu şekilde onu izliyordu. Sarhoş olduğunun farkında olsa da akışına bırakmıştı ve içmeye devam ediyordu. Sarhoş olmayı pek önemsemediği söylenemezdi fakat şu an yan profilini izlediği adam sarhoş olursa ne yapacağını kestiremiyordu.
Geniş omuzlu adamın belirgin âdem elması kaçıncı bardağını içtiğini unuttuğu alkolle dalgalanmıştı. Şakaklarından inen ter damlası beyaz tenini parlatarak boynuna ulaşırken, alkolün vücudunu yakması konusunda isyan ediyordu.
Onun bu halini izlemeyi bırakmış gözlüğünü çıkarıp sehpaya koymuştu. Kalçasını kaydırarak bedenlerin temas etmesini sağlarken. "O güzel zihnin ne ile meşgul güzelim." Demişti çapkınca. Yarı kapalı gözlerle söylediği bu cümle karşısında, geniş omuzlu gülmüş, gülüşü omuzlarını sarsarken bardağını doldurmak adına soju şişene yönelmişti. "İçini dökmen için iyi bir fırsat. O kadar fazla içtim ki gün doğduğunda adımı bile hatırlamayacağıma eminim."
Söylediği cümleyle karşısındaki adamın soju şişesini sehpaya geri bıraktığını görüp derin bir nefes almıştı. Bakışlarının hedefi olan adamı geliş güzel baştan aşağıya süzerken başına saplanan ağrıyı yok etmek istercesine parmaklarıyla alnına mesaj yapıyordu. Dudakları kıvrıldı karşısındaki güzel görüntü karşısındaki. Siyah gömleği dar kesim olduğu için vücuduna tam oturuyor, geniş vücudu kaslı yapısıyla üzerindeki her şeyi daha alımlı yapıyordu.
Alnını kapatmaması için üzerinde fazlasıyla uğraştığı düz kahverengi saçları dağılarak alnını düşmüştü. Dolgun dudakları loş ışığın altında tüm kırmızılığıyla parıldıyordu. Gömleğinin düğmeleri gelişi güzel çözülmüştü. Kalçasını kaldırarak pantolonunun arka cebindeki cüzdanını çıkarıp sehpaya bırakırken muzipçe dudaklarını aralamıştı. "Kendini Jeongguk'la karıştırman biraz gülünç Namjoon."
Namjoon duyduğu cümleyle yerinden aniden doğruldu. Bakışları, bulunduğu konumdan dolayı Seokjin'ın rahatça görünen çıplak göğsüne kaymış bozuntuya vermemişti "Komiksin Jin, ağzın konuşmak haricinde başka şeyler yapmak konusunda ısrarcıysa pantolonumu çıkarabilirim." Demişti. Sesinin bu kadar öfkeli çıkmasına şaşırsa da karşısındaki adamın tepkisi kıkırdamaktan başka bir şey olmamıştı.
"Onu zaten her gün yapıyoruz." Dudaklarını ıslatıp kollarını göğsünde bağlayarak arkasına yaslandı. Dudakları meydan okurcasına kıvrılmıştı. "Bugün konuşmayı seçiyorum." Diye karşılık verdi Seokjin. Namjoon kıkırdayarak biraz daha ona yaklaşırken bakışları karşısındaki kırmızı ıslak dudaklardaydı. Geniş omuzlu adam aniden elini onun ensesine atıp başını göğsüne yaslamasını sağlamıştı. Namjoon bu ani hareketine şaşırsa da geri çekilmeyip elini onun göğsüne koyarak gözlerini kapadı. Yanağının altında hissettiği kalp atışları teninin ısınmasını sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Golden Bullets
FanfictionTadını almama, iniltilerinin zihnimi kiliseye çevirmesine izin ver lütfen. Silahlarla kuşandırdığın mabedinin beyaz çarşafını kendimizle lekeleyelim. Karşılık ver Taehyung. Yalvarırım huzursuzluğunun sıcaklığına kapılalım. Dudaklarımız arasında yata...