"Kimsin sen?"
Soğuk havanın ve içimdeki korkunun çatallaştırdığı sesimin ona ulaşmış olma ihtimali yoktu. Ellerimi ona doğru uzatarak kafasını hafifçe kaldırdım. Saçlarını geriye itip yüzüne baktığımda ağzım bir kez daha şaşkınlık ile açıldı, farklı bir yüze sahipti. Yanaklarında ve burnunda hafif çiller vardı, kirpikleri birer ok gibi uzundu ve yüzü ışıl ışıl duruyordu.
"Hey, sen kimsin?! Uyan!" Dedim çenesine hafifçe baskı uygularken. Aldığın o kadar ilk yardım dersi nereye gitti geri zekalı?! Böyle mi yapılır?! İç sesimin hayıflanmasını umursamayarak çevreye ufak bir bakış attım fakat tenha sokakta en ufak bir ses veya kişi yoktu.
"Uyan artık! Kıçım dondu yerde oturmaktan!" Uyurken ona çemkirmem ne kadar doğru veya etkili bir yöntemdi bilmiyordum ama hava tırnaklarımı dahi donduracak kadar soğuktu ve ben soğuktan zerre hoşlanmıyordum. Kapalı gözleri yavaşça aralandığında gri gözleri görüş açıma girmişti. Evet gözleri griydi, ela veya yeşil değildi. Gözleri bir taş rengi gibi gri idi. Bakışlarını hafifçe kıstı ve gri gözlerine uzun, ağaç dallarını andıran kirpikleri ile bir parmaklık oluşturdu.
"Sen kimsin?" dedi fısıltı ile.
"Valla aynı soruyu ben de sana sordum az önce. Sen kimsin ve burada ne yapıyorsun?"
"Burası neresi?"
"Nerede olmayı isterdin?"
"Sen sürekli sorularıma soru ile mi cevap vereceksin?!" dedi sert bir tınıyla ve dizimden kalkarak sırtını duvara yasladı.
"İlk ben sormuştum ama!"
"Kimsin bilmiyorum ama lütfen bana nerede olduğumu söyle."
"Komik şakalarını kendine sakla!" dedim çatık kaşlarımı olabilir gibi biraz daha çatarken.
"Seni anlamıyorum!" İyice sinirlenmeye başladığında kendimi toparlayarak karşısına geçip onun gibi yere oturdum.
"Ankara burası." Benim sakinliğimin aksine o fazlasıyla sinirli ve gergin görünüyordu.
Gri gözlerine korku yavaş yavaş yayıldığında avuç içlerini yere basarak biraz dikleşti. "Plasfa'da değil miyiz? Slatrayon'da Türkiye diye bir yer yok, sen ismini karıştırmış olabilir misin?"
"Oradan bakınca, yıllardır yaşadığım yerin ismini karıştıracak kadar salak mı görünüyorum?" diye sordum sinirle. "Ben de senin söylediğin, o abidik gubidik isimli ülkeyi hiç duymadım. Asıl sen, deli olabilir misin?"
"Saçmalama! Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum sadece." derin bir nefes alarak etrafa bakmaya başladığında gözlerim saatime kaymıştı.
Aniden yerimden sıçrarken "Eyvah, yurda geç kalacağım!" dedim yüksek bir sesle. Hızla çantamı toparlayarak ayağa kalktım, içimden yurda yetişmek için tüm duaları sıralıyordum ama yetişmem çok zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Umut: Beşgen
FantasyBir masalın güzel satırlarında başlar gibi başladı her şey ama hayır. Bizimki ne bir masaldı ne bir hikaye. Yazarın kaleminin mürekkebi kararmaya yüz tutmuş hayatlarımıza yavaş yavaş damladı. Bu bizim hikayemizdi ama başkaları yazmıştı. Yine hayatım...