¤
"Neden yaşıyorum lan ben?!" dedim sinirle yerdeki taşa vurarak.
Yaklaşık bir saattir neden yaşadığımı sorguluyordum fakat hâlâ yeterli bir sebep bulamamıştım. "Hanımefendi, bir dakika!" Arkamdan gelen ses ile adımlarımı durdurarak geriye döndüm. "Az önce söylediğiniz şeyi duydum da." dedi 40 yaşlarında olan bir adam.
"Yanlış bir şey mi söyledim amca?"
"Hayır, kızım. Sadece merak ettim, neden öyle dedin?" derin bir nefes alarak vücudumu tamamen ona çevirdim.
"Aslında her gün neden yaşadığımı sorguluyorum amca. Tavsiye ederim, insana gerçekleri gösteriyor. Mesela ben çok gereksiz bir insanım. Neden yaşadığım bilinmiyor. Boş gezenin boş kalfasıyım aslında. Bugün dünyaya bir gereksiz katılmış, ben de bunu sorguluyorum." Adam kaşlarını çattığında ürpertiyle birkaç adım geriledim.
"Nasıl yani, bugün doğum günün mü?" Gereksiz olarak beni mi görmüştü? Belki de başka bir şeyi kast ediyorum ben amca!
İçimde saçlarını sinirle çekiştirerek yaşlı adama söven kızı zorla susturdum ve "Evet amcacığım, bugün benim doğum günüm." dedim sakince.
Çatık kaşları eski halini alırken yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. "Bekle beni!" diyerek arkasındaki tezgaha gittiğinde yavaşça gerimde kalan eski banka oturdum.
"Bu senin. Doğum günü hediyem olsun." dedi avucuma bir bileklik bırakırken, şaşkınlıkla açılan ağzım ile ona baktım ama o eşyalarını toplayarak ilerlemeye başladı.
"Amca!.. Bari altın bileklik verseydiniz. Bu ip bileklik ne işime yarayacak?" Görgüsüz ve nankörsün dedi içimdeki ses, onu umursamadan bilekliği avucuma hapis ettim, ayağa kalkıp adamın arkasından seslenirken o çoktan gözden kaybolmuştu.
Oflayarak çantamı tekrar sırtıma taktım ve yürümeye başladım. Ne güzel bir doğum günüydü ama! Doğum günümde okula gitmiştim ve akşam vakti yurda dönüyordum. Yaşıyorum bu hayatı be!
Elimdeki bileklikliği bileğime takarak üstündeki demir parçası ile uğraşmaya başladım. Bari pahalı bir şey olsaydı, satardım en azından. Normal kahverengi iplerden olan üzerinde mor demir parçası bulunan bir bileklikti. Güzeldi aslında, sade ve şık. Elimi bir kez daha üzerinde gezdirdiğimde bileklik demir kısmından bir anda koparak 5-10 santim ilerime düştü.
"Dandik şey!" diye homurdanarak nasıl o kadar uzağa düştüğünü sorguluyorken bir anda parlayan beyaz ve mavi ışıklarla hızla geri çekildim ardından ellerimi gözlerime siper ettim. Büyük bir uğultu yankılanırken gök şiddetle kükredi ve etrafı bir toz bulutuna çevirdi
Yerde en ufak bir hareket yapmadan otururken yol iyice karanlıklaşmıştı fakat beyaz ışıklar etrafı loş bir şekilde aydınlatıyordu. Kalbim göğüs kafesime tekmeler savuruyor avuçlarımın buz gibi terlerle dolmasına neden oluyordu. Garipti ama, ışıkların arasında yere eğilmiş biri var gibi görünüyordu. Gözlerimi ovuşturarak korkumu mahzenin içine tıktım. Avuçlarımı yere bastırarak ayağa kalkıp ışığa yaklaştığım sırada ağzım şaşkınlıkla açılmıştı.
"Sen kimsin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Umut: Beşgen
FantasyBir masalın güzel satırlarında başlar gibi başladı her şey ama hayır. Bizimki ne bir masaldı ne bir hikaye. Yazarın kaleminin mürekkebi kararmaya yüz tutmuş hayatlarımıza yavaş yavaş damladı. Bu bizim hikayemizdi ama başkaları yazmıştı. Yine hayatım...