Gecenin karanlığına, kışın soğuğuna doğmuştum ben. Doğduğum gün kaburgalarım bir mızrak olup batmıştı göğüs kafesime. Kader çarkım hızla dönmüş, bembeyaz kağıdın üsterinde dolaşmıştı mürekkep. Dağılan mürekkep tüm hayatıma yayılıp siyaha boyarken kimse silmemişti. Minik ellerim usulca dolandı mürekkepte ama düzeltmedi daha çok dağıttı. Başkalarının döktüğü siyah mürekkebi kendi kendine kaderini değiştirmeye çalıştı, beyaz kağıdı titrek ellerle siyaha boyadı. Gök tüm kudretiyle gürlerken, acı bedenimi kavuruyordu. Neydi peki bu acı? Neyindi bu acı? Ruhum mu sancılanıyordu yoksa bendenim mi? Çığlıklar yükseldi, buraya geldiğimde beri duyduğum kaçıncı çığlıktı bilinmez.
Karan'ın omzuma sarılan elleri beni yere çekerek sıkıca sarmalarken gözlerim sımsıkı kapalıydı. "Korkma," diyordu Karan'ın titrek sesi "korkma ölmeyeceğiz."
İmer'in hıçkırıkları doldu kulağıma "Enis ne olur!" diye bağırışı kulaklarımı acıtırken çevreme bakamadan daha sıkı sarıldım etrafımdaki kollara.
"Mehir," dedi Enis, sesi yorgun ama sertti "Ne yapacağız?!" Etraf karanlığa mahkum haldeydi birbirimizi dahi görmüyorduk, birimiz belki de yaralıydık.
"İyi misiniz?" kısık sesimin onlara ulaştığına emin değildim ama daha yüksek sesle konuşacak halim yoktu.
İmer ağlamaya devam ederken "Enis!" dedi çığlıklarla "Ne olur, ne olur kendini konuşup yorma!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Umut: Beşgen
FantasyBir masalın güzel satırlarında başlar gibi başladı her şey ama hayır. Bizimki ne bir masaldı ne bir hikaye. Yazarın kaleminin mürekkebi kararmaya yüz tutmuş hayatlarımıza yavaş yavaş damladı. Bu bizim hikayemizdi ama başkaları yazmıştı. Yine hayatım...