Her zaman kendine çizdiğin yolda yürürsün, istediğin şeye doğru bazen azimle bazen bıkkınlıkla. Ama bir an, ufacık bir an, gözlerinin kapatıp açtığın o saliseler içinde hayat seni tutar ve bir uçurumun ucuna bırakır. Ya bir adım atar ölümü kucaklarsın ya da bir adım geri gider tehlikeyle savaşırsın. Ben hiçbir zaman ölümü kabullenen bir insan olmamıştım ve şu anda o uçurumun ucunda tehlikeyle savaşmak için çırpınıyordum.
Hiç bomboş hissettiniz mi? Öylece durup neden yaşadığınızı, bunca şeye neden katlandığınızı düşündünüz mü? Herkese şüpheyle yaklaşmaya başladınız mı hiç? ''Eminim beni gerçekten sevmiyordur.'' diye düşündünüz mü? Ailenizin, arkadaşlarınızın içinde, o kalabalığın tam ortasında yapayalnız kaldınız mı?
Bu kadar çok acıyı kucakladınız mı?
Onca şeye susuyoruz.
Sustum. Sustun. Sustuk...
Bundan güç aldılar. Daha çok vurdular, daha çok kırdılar.
Belki onuncu kez albümün sayfalarını çevirdim. Doğdum an doğumhanede dahi resimim vardı, 22 yıl boyunca yaşadığım her an tek tek çekilmiş ve ufak notlarla buraya yerleştirilmişti. Rastgele bir sayfada parmaklarım kendiliğinden durduğunda sayfadaki resimlere baktım. Annemin yanında gözlerimi kapattığım bir resimdi, belki herhangi biri için normal olabilecek bir resim benim için hayatımın en garip anlarındandı. On iki yaşımdayken çekilmiş resimde birinin içimde sürekli çığlık attığını duyduğum an vardı. Köşesindeki küçük notu yavaşça parmaklarımın arasına aldım.
Adaletin Umudu, Belda Erçil ilk kez içindeki tanrıçanın sesini duymaya başladı. Hayat onu pençelerinin arasına alıyor.
Bir kez daha okudum yanlış okuduğuma kendimi inandırmak ister gibi. Yazanları doğru okumuştum, içimde bir tanrıçanın olduğu yazıyordu. Aracının saatler önce dikkat etmediğim sözlerini anımsadım, içinizdeki tanrıçaya söz hakkı tanıyın demişti bize.
Bakışlarıma perdeler indi, başım şiddetle dönüyor avuç içlerim karıncalanıyordu. Derin bir nefes aldım, elimdeki albüme tırnaklarımı bastırdığım sırada bir ses duyuldu, tanıdık bir ses.
''Annem niye sevmiyor beni!?''
Şimşekler çaktı, çığlıklar yükseldi. Sekiz yaşındaki halim yatağa uzanmış hıçkırarak ağlarken vücudum sarsıldı. Öylesine çok ağlıyordu ki gözlerim acı ile yanmaya başlamış, gözyaşlarım düşmek için gözlerime iğne gibi batıyordu. Bu anı hatırlıyordum...
Daha önce binlerce kez bu soruyu sorarak hıçkırıklara boğulmuştum. Kimse yoktu, tektim ve kollarımı kendime sararak hep kendimde suç aramıştım. Çocuktum, küçüktüm ne yapmış olabilirdim ki? O yaşta dahi bir kez olsun anneme suç bulmamıştım.
Ellerim usulca küçük kızın saçlarına kaydı. "Suçlu değilsin ki," dedim titrek bir sesle. Hıçkırıkları hafiflemedi, daha da şiddetlendi. Başını yastıktan kaldırıp ve ağlamaktan kızaran gözlerini benim dolu gözlerimle buluşturdu, gözümden bir damla yaş akarken çocukluğumdaki çaresizliği yeniden göğsümde hissettim.
''Kutlamadı. Yine kutlamadı doğum günümü.'' dedi kısa saçlarını hırsla geriye atarak. ''Bu sefer daha sert batırdı tırnaklarını, daha çok acıttı vururken.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Umut: Beşgen
FantasyBir masalın güzel satırlarında başlar gibi başladı her şey ama hayır. Bizimki ne bir masaldı ne bir hikaye. Yazarın kaleminin mürekkebi kararmaya yüz tutmuş hayatlarımıza yavaş yavaş damladı. Bu bizim hikayemizdi ama başkaları yazmıştı. Yine hayatım...