Dördüncü Bölüm

195 11 0
                                    

!'Biz zaten öldük sen kendi derdine yan.'!

Ahmet'in gidişinden sonra makamına Yunus Ağa geldi . Yunus Ağa'da yetişmesinde ve bu göreve layık görülmek için ikinci sırada bulunmasında Ahmet'in çok büyük payının bulunduğu saygın bir ağaydı . Aslında Ahmet'in bu kadar nüfuzlu olması her makam ile iş birliği içerisinde olmamı sağlıyordu . O yokken bile !

Bir müddet yas tuttuktan sonra hünkarımız validemin eski saraya dönmesine karar verdi .Bu karar beni hayli şaşırtmıştı zira haremin yönetimini bile verdiği validemi göndermek hususunu daha önce hiç konuşmamıştı hünkarımız .

Validemin gideceği sabah içime her zamankinden daha büyük bir hüzün çöktü . Validemin varlığına öyle alışmıştım ki ... Gitmeden önce son bir kez validem hünkarımızın yanına gitti ve elinde küçük bir sandıkla geri döndü . İçinin altın dolu olması muhtemel bu sandık o vakitler için hiç umrumda olmamıştı ... 

Validem gittikten sonra sadece devlet işleriyle ilgilendim . Gelecek sefirler , hünkarımızın başka devlet yöneticileriyle olan konuşmaları , en önemlisi de ticaret yolları . Ecnebilerin sırf bize vergi vermemek için arayışına çıktıkları ticaret yolu en nihayetinde bulunmuş ve bulunmasıyla birlikte ipek ve baharat yolunun etkinliği çok azalmıştı . Bundan ötürü hünkarımızın yapması gereken bir sürü görüşmeler oluyordu . Sırf onlara ,  gelip bizim yolumuzu kullansınlar diye taviz vermek için ayağımıza kadar çağırıp , davetler , yemekler veriyorduk . 

Bu süreçte haremin yönetimi Esma Sultan'a geçmişti . Bu vesileyle her gün saraya geliyor , benimle de bolca vakit geçiriyordu . Esasen her ne kadar yönetimin bana kalacağını düşünüp hünkarımızın yönetimi Esma Sultan'a vermesiyle şaşırsam da üzerimden büyük bir yük kalkmıştı . 

Gelelim Ahmet'in bana miras bıraktıklarına ... Ahmet vefat ettikten sonra vasiyeti üzerine şahsi eşyalarını bana verdiler . Bu eşyalarda birçok hususi yazışma ve bir iki şahsi mülk vardı . Hususi yazışmaların içerisinde Ahmet'in bana bahsettiği delikanlılarla ilgili malumatlarda vardı . Hatta kimi zaman Esma Sultan'ın saraya gelmeyişini fırsat bilip saraydan çıkarak onları ziyarete bile gittim. Saffet , Furkan , Lokman , Yakup ve Harun . Kendileri kılıç kullanmada ve diğer pek çok konuda maharetli delikanlılardı . Payitahtta onlar için yaptırttığım araştırmaya göre birbirlerinden nadiren ayrılır , genellikle de Saffet'in sözünden çıkmazlarmış .Açta açıkta kalanı koruyup kollar , kimsenin hakkını yedirmeyeceğiz diye ellerinden ne gelirse yaparlarmış . Birde üzerine gündüz vakitleri Saffet esnafın toplandığı kahvehanede , Yakup kunduracıda , Furkan ve Lokman baharatçıda , Harun ise bir şifacı dedenin yanında çıraklık ederlermiş . 

Şehzade Murat'ın sarayından gelen mektuba kadar en büyük eğlencem kimseciklerden habersiz akşam vakitleri bu beş delikanlının yanına gitmekti . Murat'tan haber almayalı aylar olmuş hatta zaman yıla yaklaşmıştı  . Bu durum beni ilk başlarda derinden yaralasa da Ahmet'in vefatı , devlet işleri ve beş yeni arkadaşım bana bu ahvali unutturmuştu . 

Mektuba gelince ... Mektup her ne kadar Manisa'dan  olsa da Murat'tan değildi . İşin garip ve dikkat çekici yanı ise mektubun Hafsa Sultan 'dan gelmesiydi . Hafsa Sultan mektubunda ahalinin yalan yanlış dedikodular vesilesiyle Murat'a isyan etmek üzere olduğunu , hünkarımızdan talep ettiği yardımın kati suretle gelmediğini ve bana bu mektubu ulaklarla göndermek yerine çok güvendiği bir ağayla gönderdiğini söylüyordu . Zira öyle olacak ki payitahtta Şehzade Murat'ın mektuplarının saraya gelmesini engelleyen birileri vardı ! 

Hafsa Sultan haklı olmalıydı zira payitahta aylardır  Manisa 'dan mektup gelmiyordu , bana bile ! Derhal bu hususu Yunus Ağa ile konuşmaya karar verdim . Kaybedecek vakit yoktu zira Hafsa Sultan benden bile medet umacak olduysa hakikaten işler karışmış demektir. 

Yunus Ağa bu iş ile ilgili iz süreceği konusunda bana söz verdi . Tüm bu olanları sır gibi saklıyorduk . Eğer duyulursa düşmanların harekete geçmesi an meselesi olabilirdi. Hünkarımızla bu hususu konuşmak Yunus Ağa'nın işiydi .Bense hünkarımızı Manisa'ya bir ziyarete ikna ettim . İkna ettim çünkü artık kış aylarındaydık ve kış ayları yolculuk için hiçte uygun bir vakit değildi . 

Ben ve Yunus bir an evvel yola revan olduk , hünkarımız ise payitahtta kalarak buradaki hainin izinin sürüleceğini söyledi. Normal şartlar altında Manisa'ya adımımı atmazdım ancak hem bu işin ucunda kim olduğunu merak ediyordum hem de bunca aydır mektup gelmemesinin sebebinin mektupları engelleyen hain olduğunu düşünerek kendimi Murat'ı affetmeye ikna ediyordum .  

Yaklaşık iki hafta kadar bir süre yolculuk yaptık . Manisa'ya vardığımızda Hafsa Sultan beni en içten haliyle karşılamıştı ki bu beni bir hayli şaşkına çevirmişti . Sarayda gelişimin şerefine şerbetler , lokmalar , tertip edilen eğlenceler ... Uzun zamandır böyle şenlik görmemiştim . 

Ben sarayın keyfini sürerken Yunus da şehirde dedikodu edenleri bulmuş Murat'a teslim etmiş birde üzerine dedikoduların tümünü durdurmuştu . Yunus'un dediğine göre bu öyle ahaliden bulunan bir iki serserinin işi değildi . Emir büyük yerdendi . Murat demişken , olaylar bu yönde hiç hayal ettiğim gibi gelişmedi zira pek fazla bir araya gelemedik . Yapması gereken çok fazla iş vardı . Benimle ilgilenebilmesi için çoğu zaman onu işlerinden alıkoysam da bana bakarken ki gözlerinin içindeki ışık onunla mektuplarının gelmeyişi gibi tatsız mevzuları konuşmamı engellemişti . 

Dönmemizden önceki gece ben daireme giderken bir cariye beni yolumdan çevirdi .

C1-Sultanım aşhanenin önünde iki cariye kavga ederler eğer Hafsa Sultan'a söylersek büyük cezalar verir. Ne olur siz gelip bir bakın .

D- Tamam endişelenme . Ben hallederim şimdi. 

Koridoru hızlıca geçtik . Bağırtı sesleri kulağımıza gelmeye başlamıştı .

D- Ne oluyor burada ? Koskoca hatunlar utanmıyor musunuz kedi gibi dalaşmaya ?

C2-Sultanım ama gelin de bir bakın şuraya ne olur !

Cariyenin gösterdiği yöne doğru ilerledim ancak hiçbir şey yoktu . Arkamı döndüğümde üçünün de elinde hançerler üzerime yürüyorlardı . 

D- Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz !

C3-Bu işin peşini bırak Dilruba Sultan yoksa canından olacaksın .

D- Hadsizlerr! 

Bende belimden hançerimi çıkardım . 

D-Öldüreceğim sizi !!!

C1-Biz zaten öldük sen kendi derdine yan .

C2-Artık hiçbir sevdiğin emniyette değil. Sırf sen Şehzade Murat'ı tahta geçireceksin diye herkes ölecek .

D- Kim gönderdi sizi . Eğer söylerseniz canınızı bağışlarım . 

C3- Dedik ya biz zaten öldük . Sen bu işin peşini bırak .

D- Bakın ....

Daha lafımı bitiremeden üçü de boğazlarını kesti. Anlaşılan o ki Yunus haklıydı  ve bu hain her kimse bir an önce bulunması gerekiyordu .

D-Ağalar , Ağalar !!!! Derhal buraya gelin !!!!

Ağalar gelip cesetleri kaldırdıktan sonra Nilüfer de yanıma geldi . Uğradığım dehşetten elim ayağım buz kesilmişti . Sabaha kadar yatağımda tir tir titredim . Kimdi bu hain ? Bu hatunlar neden ona bu kadar güvenip kendi canlarına kıydılar ? Gitmemiz gereken günde yola koyulmadık bir gün daha istirahat ettim . O sırada da Yunus etrafı araştırmaya devam etti . Haremdeki tüm hatunları sorguladı . Ancak cariyeler hareme gündelik gelip çalışan görevlilerdi. 

Ben dinlendikten sonra herkesle vedalaşıp yola koyulduk . Payitahta dönünce işlere daha sıkı sarıldım . Zira bu her kimse hanedanın canına kast etmekten gocunmayacak kadar nüfuzlu biri olmalıydı . İşin daha da önemli kısmı bizleri gayet iyi tanıyor olmalıydı . Zira benim tehdit edilmem bunun kanıtıydı . Ben Murat'ın tahta geçmesini istiyordum ve bunun gerçekleşmesi için vakti geldiğinde elimden ne geliyorsa yapacaktım . Murat'ı tanıyordum ; o hünkarımızla daha çok vakit geçirmiş , devlet sorunlarının en büyüklerini çözmüş cesur bir şehzadeydi . Ona olan duygularım olmasa da onun padişah olmasını isterdim . Ve devletin vezir-i azamı (Esma Sultan'ın zevcesi ) dahil olmak üzere benim yanımdaydı . Elbette beni saymayan , devlet işlerine hatunların karışmasını lüzumsuz görüp beni hor görenlerde vardı ancak en güçlü kozlar bendeydi.  



Payitahtın SultanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin