AnlatıcıDilruba uğradığı bu hayal kırıklığını üzerinden birkaç güne attı. Bu duygu değişimi aslında Dilruba'ya Şehzade Murat'ı sandığı kadar sevmediğini göstermişti.
Günler geçmiş panayır günü gelmişti. Saffet Dilruba'yı sarayın yakınlarında bekliyordu. Uzaktan Dilruba'yı görünce eliyle selamladı onu.
S- Hazır mısınız sultanım?
D-Neye?
S - Ömrünüzde hiç olmadığı kadar eğlenmeye.
D - Bakalım dediğiniz kadar eğlendirebilecek misiniz beni?
S - Sarayda şenlikler nasıl olur sultanım?
D - Hatunlar raks eder, ikramlar olur, perde oyunu oynatılır gerçi o biz küçükkendi. Artık sarayda çocuk olmadığı için perde oyunu da yapılmaz oldu.
S - Öyle sanıyorum ki ikramlar olsa da siz hiç etkilenmezdiniz.
D - Aaa nerden çıkardın bunu?
S - Her şeyi yiyip içebilen, tüm imkanlar her zaman elinin altında olan birini böyle ufak şeylerle mutlu edemezsiniz.
D - Şu kadar kısa sürede seninle her konuda anlaştık lakin bir bu konuda anlaşamadık.
S - Neymiş bu konu sultanım?
D - Saffet kabul et artık. Ben hep mutlu değilim ve böyle şeyler beni mutlu eder.
S - Neden peki sultanım? Ahmet Ağa'da her zaman saraydan ayrılabilme ihtimalinize karşın hazırlık yapardı.
D - Eminim senin babanın katili amcan değildir ve sende ona boyun eğmek zorunda değilsindir. Sonra, bir sürü kalabalığın içinde yalnız değilsindir, senin uğruna kelleler kesilmiyordur, en yakınım dediklerin günü gelince seni sırtından bıçaklamıyordur öyle değil mi?
Saffet böyle bir cevap beklemiyordu. Ona göre sultan sultandı işte. Ne gibi bir derdi olabilirdi ki?
S - Sizi temin ederim ki bizim tarafımızdan asla ihanete uğramayacaksınız.
D - Sağol Saffet eksik olma.
Panayır yerine geldiklerinde takımın geri kalanı onları bekliyordu.
D - Hayırlı günler. Hazır mıyız bakalım eğlenceye.?
Hepsinin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
Furkan - Sultanım öncelikle size bazı şartlarımız var.
D - Neymiş bu şartlar bakalım?
Lokman - Eğlence bitmeden gitmek yok, bu bir.
Yakup - Burada her şeyin tadına bakılacak, bu iki.
Harun - Her ne görüyorsanız hepsi yapılacak, bu da üç.
D - O zaman benim de size bir şartım var. Bugün bana ismimle hitap edeceksiniz. Sultanım demek yok.
Hepsi çok şaşırmıştı ama Dilruba gerçek dostluk konusunda hayli kararlıydı.
Saffet - Peki o zaman Dilruba . Sen nasıl istersen.
Dilruba arkadaşlarıyla birlikte akşama kadar güldü, eğlendi... Birlikte türlü türlü oyunlar oynadılar, danslar ettiler, şarkılar türküler söylediler.... Dilruba ömründe hiç bu kadar huzurlu ve özgür olduğunu hissetmemişti. Sanki birkaç gün sonra başına geleceklere inat mutlu olmuştu adeta...
Gitme vakti geldiği zaman Dilruba yine Saffet'le yola koyulmuştu.
S - Sultanım...
D - Bundan sonra sultana lüzum yok. Sadece Dilruba demen yeterli.
S - Dilruba bu zamana kadar üzerine çok fazla geldim sanırım. Sultan da olsan senin de dertlerin olabileceğini aklıma getirememem benim hatam.
D - İnan hiçbir önemi yok. Ben sana kırılmadım. Aksine ders aldım. Sen haklıydın, böyle bir dostluk, arkadaşlık olabilir mi? Bundan sonra bil ki siz bana hizmet etmeyeceksiniz, bana sadece dostunuz olduğum için saygı göstereceksiniz, daha fazlası değil.
Saffet duyduklarına şaşırmıştı. Ahmet ağa Dilruba'nın üzerine öyle çok düşüyordu ki, şımarık, laftan anlamaz, aklı bir karış havada bir kız çocuğuyla uğraşacak diye ödü kopmuştu.
Yol her zaman ki gibi bir kere daha onlar için ayrıldı. Resmi bir vedalaşmanın ardından Dilruba usulca saraya girdi. Hamama gitti. Daha sonrasında ise yumuşacık yatağında uykuya daldı.
Sonraki gün Nimet Kalfa'ya beklenmedik bir havadis geldi. Eline geçen mektuba göre Dilşah Sultan ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Hekimlerin dediğine göre sayılı günü vardı.
Nimet ilk başta Dilruba'ya söylemek konusunda emin olamadı. Ancak durum ciddiydi. Hemen akabinde Dilruba'ya haber verdi. Eline gelen bu mektubu sultanına okuttu. Dilruba validesinin yanına gitmek için hazırlıkları başlattı. En kötü ihtimalle yarın sabah yola çıkmak istiyordu.
Elbette bu haber hünkarın da kulağına gitmişti. Derinden ıstırap duyan hünkar payitahtın en iyi hekimlerini bir araya getirerek Edirne'ye göndermek üzere hazırlatmıştı.
Ancak Edirne yakınlarında haydutlar tarafından köylere yapılan baskınlar nedeniyle hünkar Dilruba'nın saraydan ayrılmasına izin vermedi. Bu süre zarfında Dilruba endişesinden neredeyse yataklara düşecekti.
Havadisin üzerinden beş gün geçmişti ki hünkar Dilruba'yı sarayda tutamaz olmuştu. Mecburen gitmelerine izin vermek zorunda kalmıştı. Yola çıkacakları sabah haremde öyle bir curcuna koptu ki bu seslere aldırış etmemek elde değildi.
Dilruba da bu gürültünün sebebini öğrenmek için taşlığa indi. Önündeki kalabalığı yararcasına gürültünün kaynaklandığı yere doğru ilerledi. Herkes dehşet içerisindeydi.
Dilruba açıklığa ulaştığında gözlerine inanamadı. Önünde bir tabutun içinde validesinin naaşı duruyordu.
D- Hayır, hayır bu gerçek olamaz! Olamaz! İzin vermiyorum. Duydunuz mu beni ? İzin vermiyorum. Ben Dilruba Sultanım!
Dilruba ne diyeceğini şaşırmış bir vaziyette tabutun yanına diz çöktü. Ağlayarak :
D - Validem hayır, size izin vermiyorum. Derhal ayağa kalkın. Ayağa kalkın dedim. Emrediyorum!!!
Derhal kalkın. Validem lütfen. Hem siz neden geldiniz ki? Ben gelecektim yanınıza. Bir ordu hekimimiz var. Hadi kalkında bir baksınlar.- Validem beni duymaz mısın? Haydi kalk. Yatma soğuk yerlerde üşütürsün.
Dilruba ellerini validesine sarıp cansız bedenini kaldırmaya çalışıyordu.
- Validem hadi, hadi kalkın artık. Yeter bu kadar oyun. Haydi...
Nimet - Sultanım ne olur yapmayın.
D- Nimet sen de bir şey desene. Üşütecek validem.
Nimet - Nilüfer, Gülnur haydi sultanımızın kollarına girin. Hekimlere de haber verin sultanımıza bakmaları için.
D - Hayır Nimet. Ayırmayın beni validemden. Çok kere ayırdılar bizi ama bu sefer olmaz.
Cariyeler Dilruba'nın kollarını sıkıca kavramıştı.
D- Bırakın n'olur. Bırakın!
Dilruba'nın haykırışları uzun bir süre kulaklardan silinmeyecekti...
D - Validem kalkın! Validem.... Hayır götüremezsiniz beni. Bırakın, bırakın diyorum size.! Anneeee!!!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Payitahtın Sultanı
Fiction HistoriqueŞehzade Mustafa'nın ölmediği ve torunlarından Dilruba Sultan'ın anlatıldığı paralel bir evren...