Anlatıcı
Dilruba ve arkadaşları atlarını dinlendirmeleri gerekene kadar durmadılar. Durduklarında ise hava çoktan kararmıştı.
Saffet - Hava karardı, burada konaklamamız icap edecek.
Furkan - İyi madem ateşi yakalım.
Lokman - Ben de yolluk diye yanımıza aldıklarımızı çıkarayım.
Harun sırtındaki pelerini atıp - Dilruba sen böyle geç yorulmuşsundur.
Dilruba - Hayır canım olur mu öyle şey. Hep birlikte oturacağız.
Saffet - İyi madem sende çalı çırpı topla da ateşi tutuşturalım.
Dilruba - Tamam.
El birliğiyle ateşi yaktılar. Hepsi içinden bir sonraki adımı düşünüyordu Trabzon uzaktı. Hiç durmasalar bile iki hafta yol almak gerekirdi. Dilruba bu koşullara alışkın değildi. Sık sık konaklaması gerekirdi. Trabzon'da nerede kalacaklardı? Tüm bu düşünceler yüzünden hepsi sessizliğe büründü. Yemeklerini yedikten sonra çöken ağırlıkla Dilruba uyumak istedi.
Saffet - Bu gece ben nöbet tutarım.
Furkan - Bir dahaki sefere durmak için han bulmak gerek. Her zaman ormanda kalamayız.
Harun - Evet öyle de biz ağaları baygın bıraktık ayılınca bizim şeklimizi şemalimizi anlatırlar. Şimdi herkes Dilruba'yı arar.
Lokman - Bir kılıf uydurmak gerek.
Dilruba - Nasıl yani, ne kılıfı?
Lokman - Yani sana yeni bir isim yeni bir hikaye bulmak gerek.
Yakup - Nerden gelirsin, nereye gidersin, kimlerdensin? Her nereye gitsek sorarlar bunları.
O gece uyuyana kadar nasıl bir hikaye uyduracaklarını düşündüler. Bulduktan sonra da derin bir uykuya daldılar.
Sonraki sabah hiç hız kesmeden yola koyuldular. Aynı ilk gün olduğu gibi atlarının dinlenmesi gerekene kadar durmadılar. Orman yolundan da uzun bir süre çıkmadıkları için ne bir han gördüler ne de bir insan...
Bir Hafta Sonra
Yakup - Artık ormandan çıkmak gerek. Bizim de atların da iyi bir bakıma ihtiyacı var. Bir han bulsak iyi olur.
Dilruba - Valla bende zor dayanıyorum artık.
Lokman - İnan beklediğimizden daha çok dayandın.
Furkan - Aynen öyle ben çok bekledim 'yeter artık ' falan demeni ama sen ağzını bile açmadın.
Dilruba - Ee boşuna daha bu yola çıkarken ' ölmek var dönmek yok' demedik.
Saffet - Madem hepimiz böyle bitkin düştük toprak yola çıkalım bakalım. Gerçi orman yolu kadar serin olmaz ama bakacağız artık başımızın çaresine.
Toprak yoldan gitmeye başladıktan yarım gün sonra bir hana geldiler. Hancı gelen misafirleri görünce kapıya çıktı. Atlar ahıra götürüldü.
Hancı Saffet'e - Eee beyim nerden gelirsiniz nereye gidersiniz?
Saffet - Biz Bursa'dan geliriz. Bir ticaret gemisinin mallarını indirip bindirirdik ama oradaki işimizi bıraktık.
Hancı - Peki şimdi ne yapacaksınız?
Saffet - Gümüşhane'de dayımın oğlu var. Yanında iş tutacağız.
Hancı - Kim kimsiniz?
Saffet Harun'la Furkan'ı göstererek - Bunlar benim biraderler. Diğer ikisi de işten arkadaşlarımız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Payitahtın Sultanı
Ficción históricaŞehzade Mustafa'nın ölmediği ve torunlarından Dilruba Sultan'ın anlatıldığı paralel bir evren...