Bölüm 20

112 11 15
                                    

YOONGİ

"Dağılıyoruz. Birlikte olursak çok zaman kaybı yaşarız. Herkes kızların az çok nereye gideceğini tahmin ediyor olmalı. Bir şey olursa, seslenirsiniz."dedi Namjoon elindeki telsizi sallarken. Daha sonra bize kafasıyla ufak bir selam verdi ve arabasına atlayıp, gitti.

Nana bize Seul'de araba ayarlamıştı. Ben de grubun kalanına bakmadan arabalardan birisine atlayıp aklımda olan tek yere sürdüm.

Siyeon'un ne olursa olsun gideceği tek bir yeri vardı. Ve ben orayı gayet iyi biliyordum.

Siyeon ve ben birlikteyken, ona tek bakışımda nasıl hissettiğini anlardım. Üzgün hissettiğinde sarılırdım, mutlu hissettiğinde de sarılırdım.

Siyeon'la harika giden bir ilişkimiz vardı. Birbirimizi seviyorduk, sahip çıkıyorduk.

Elimin altındaki direksiyonu farkında olmadan biraz daha sıkmıştım.

Bazen düşünüyordum. Eğer o gün ayrılmasaydık, nasıl olurduk? Bu iş uğruna yıllarımızı harcamıştık. Ve ben cidden dinlenmek istiyordum. Emekli hayatı yaşamak istiyordum. Normal bir hayat istiyordum. Sabahları gazate okumak ya da kafeye gidip rahatça oturmak... Bunlar kırmızı bültenle aranırken, pek mümkün olmayan şeylerdi. Yani normal bir insanın yapabileceği şeyleri yapamamak biraz gurur kırıcıydı.

Bu hayatı ben seçmemiştim.
Benim yerime seçilmişti.
Ben de ayak uydurmak zorundaydım.

Gideceğim evi gördüğümde hafifçe gülümsemiştim. Evin arka bahçesindeki büyük ağaç hala duruyordu. Üzerindeki ağaç ev için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Geçen zaman ve yağan yağmurlar onu yıpratmış olmalıydı. Arabayı evin önünde durdurup, inmeden önce etrafı kontrol ettim. Burası eski bir mahalleydi. Fazla kişi yaşamıyordu ve buradaki çoğu ev terk edilmişti. Siyeon'un şuan içinde bulunduğu ev de dahil.

Yan koltukta duran siyah şapkayı alıp, kafama rastgele geçirdikten sonra derim bir nefes alıp arabadan indim.

Arabanın anahtarını cebime atıp, kafam eğik bir şekilde evin aralık olan kapısını ittirerek içeri girdim.

Camlara yapıştırılan gazetler yüzünden etraf fazlasıyla karanlıktı. Bazı gazetelerin yırtılmış yerinden sızan ışıklar, evin içinde uçuşan toz parçalarını belli ediyordu.

Mutfak tarafından duyduğum sesle oraya doğru yöneldiğimde ne olduğunu anlamadan boğazıma bıçağını dayamıştı Siyeon.

Gülümsedim. Kendisini geliştirmişti. Fazlasıyla.

"Sakin ol şampiyon. Konuşmak için bıradayım."

"Oradan nasıl çıktın?"kulağıma doğru konuşarak beni etkileyeceğini düşünüyorsa, çok yanılıyordu.

"Sevgili anneniz, size karşılık Jessica dedi. Size bayıldığımızdan değil."dedikten sonra bıçağı tuttuğu kolunu kavrayıp onu önüme geçirdim. Şimdi kendi bıçağı onun boğazındaydı.

"Ne yazık! Biz size bayılıyorduk."dedi ve kavradığım kolunu kurtarıp karşıma geçti. Bunu yaparken kemerimde duran silahımı da almayı unutmamıştı.

Silahın emniyetini açıp, tek kaşını kaldırarak bana baktı.

"Bunu daha önce yapmalıydım."

Pekala. Eski sevgilim, tam karşımdaydı. Bana silah doğrultmuştu. Ve ben gülümsüyordum.

Çünkü o kimseyi öldüremezdi.

"Devam et. Öldür beni. Ne kaybedersin ki zaten?"dediğimde alayla gülmüştü.

Ma City ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin