Bölüm 40 •final•

142 12 37
                                    

Kızların hepsi merkezden ayrıldıktan sonra kendi hayatlarına atılmışlardı.

     Minji, tam adıyla Kim Minji, Japonya Koruyucu Güvenlik kurumunun başkanı olmuştu. Buranın merkezi Kyoto'daydı. Emrinde yüzlerce insan vardı; bunların kimisi eski ajanlardı kimisi de yeni tanıştığı kişilerdi. Devletin bir parcası olarak hala yer altını kontrol etmeye devam ediyordu. Ah, Minji'nin biricik başkan yardımcısından bahsetmesek olmaz tabii ki! Im Jaebum, Neo City'de eğitim görmüş eski ajanlardan birisiydi. Minji ile iyi bir takım olmuşlardı ama o daha fazlasını istiyordu. İstediğini almak için Minji'yle uzun uzun konuşması gerekmişti. Başarmıştı sonunda.

Şimdi ikisi birlikte kaldıkları evlerinde bir de köpekleri Cherry ile mutlu bir hayat sürüyorlardı.

Daha iyisi olamazdı.

     Yoohyeon ve iki oğlu, Yeonjun ve Mark, Kore'ye taşınmışlardı. Oğlanları üniversiteye başlayan Yoohyeon kendisini evde kalmaya alıştırmaya çalışıyordu. Evi temizliyor, her gün farklı yemekler yapmaya çalışıyordu. Evlerinin ufak bir bahçesi vardı. Oraya minik fideler dikmişti. Yazları bu minik fideler ona domates veriyordu. Kendi ektiği şeyleri yemek ona iyi geliyordu. Tüm bunların dışında bilgisayarından vazgeçmemişti. Yine arada sırada bilgisayarını eline alıyor, kodlama yapıyordu. Bazen de Minji'yi sinir etmek için onların sistemine giriyordu.

O iyi gidiyordu.

     Handong ve Taehyung, ikisi ilk önce minik bir Asya turu yapmıştı. Sonrasında onlar da Kore'ye yerleşme kararı almışlardı. Aslında Çin'e yerleşmeyi düşünmüşlerdi ama Handong kardeşlerine yakın olmak istemişti. Bu yüzden Kore'de karar kılmışlardı. Bir süre ikisi hayatlarına devam ettikten sonra ailelerini büyütme kararı almışlardı ama bu düşündüklerinden zor olmuştu. Üç kere düşük yapmak Handong'un bedenine ağır gelmişti ve bu onları ailelerini bir süre daha iki kişiyle sınırlamaları gerektiği düşüncesine yönlendirmişti.

Pek iyi diyemesek de onlar da iyiydi.

     Yoobin'e gelirsek minik bebeği-artık ona bebek demek çok zordu çünkü dokuz yaşını geçmişti- ile Osaka'ya yerleşmişlerdi. Minji'ye yakın olmak istemişti bu kararı verirken. Biliyordu ki Minji'nin,en azından bu sürecin başında, çok yardıma ihtiyacı olacaktı. Ayrıca yaşamı boyunca bu şehirdeydi. Kızının da bu şehirde büyümesini istemişti. Benim şehrim dediği bu şehir çok özeldi. Ya da kendine itiraf edemese de Namjoon ile ilgili anılarla dolu bu şehirden ayrılamamıştı. Geceleri merkezden kaçıp geldikleri bara geliyordu bazı geceler Eunhee'ye bakacak birilerini bulduğunda. Bu bara gelenlerin notlarıyla süslenmiş duvarlardan birisinde "Yoobin ♡ Namjoon" yazan kağıt duruyordu. Buraya gelip saatlerce derin düşüncelere dalarak bu kağıdı izliyordu.

İyi olmaya çalışıyordu, olmak zorundaydı. Kızı için.

     Siyeon... Nana'nın ona ayarladığı arabayı satıp bir karavan almıştı. Karavanıyla Japonya turu yapıyordu. Sabit hayat ona göre değildi. Ev tutmak ya da işe girmek de istememişti. Kafa dinlemek istemişti. Canı nereye isterse oraya sürüyor, orada uyuyor, orada yemek yiyordu. Çoğunlukla, hatta her zaman diyebilirdik, karavanında radyo açık olurdu. Bu onun düşünmesini engelliyordu. Müzik olmasa saatlerce düşünür, kafayı yerdi. Nereye kadar böyle idare edecekti bilmiyordu. İdare edemeyene kadar, diye düşünmüştü.

İyi olduğunu düşünüyordu.

     Gahyeon ise oldukça basit yaşıyordu. Kore'ye gelmiş, bir apartman dairesi tutmuştu. İlk başta karavanla gezmeyi düşünmüştü ama bunu yapamayacak kadar mental olarak yorgundu. Bu yüzden karavanı Nana'ya geri yollamış, kendisine ufak bir araba almıştı. Hayatta kalacak kadar yemek yiyor, genelde günlerini dizi izleyerek geçiriyordu. Anca dizilerden daralırsa spor yapıyordu. Mükemmel durumda değildi ama idare ediyordu.

İyi değildi, olmaya da çalışmıyordu. 

Bangtan'a gelecek olursak:

     Namjoon Tokyo'da eski bir apartman bir bulmuş, orada kalıyordu. Doğru dürüst eşyası bile yoktu. Evin tavanından sarkan kum torbası, yere attığı yatak, ufak bir televizyon... Mutfağında bir tencere ve bir çataldan başka bir şeyi de yoktu. Kendine asla değer vermiyordu. Bu zamana kadar nasıl ölmediğini kendi de bilmiyordu. Ona göre kendi canına kıyamayacak kadar korkaktı.

Kötüydü, daha da kötüleşecekti.

     Jungkook ve Jimin ayrılmamayı seçmiş, birlikte eve çıkmışlardı. Evleri Hyogo'daydı. Kyoto'nun hemen yanı. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyorlardı. Birlikte yemek yiyorlar, bazen de dışarıdan söylüyorlardı; günlerinin çoğu playstation oynayarak ya da kodlamalar yaparak geçiyordu. Geçmiş hakkında konuşmamayı tercih ediyorlardı. Hep ileriye dönüklerdi.

İyi gibi davranıyorlardı.

     Hoseok yalnız kalınca ne yapacağını bilememiş, çareyi her şeyin başladığı yere gitmekte bulmuştu.
Yer altına dönmüştü. Kore'ye gitmek istememişti. Bu yüzden Japonya'yı seçmişti. Kyoto'daydı.
En tehlikeli işleri yapan adamı bulmuş, onun için çalışmaya başlamıştı. Bu sayede belki ölürdü de çilesi biterdi ama unuttuğu bir şey vardı. Onu yer altının en iyileri yetiştirmişti. İstese de ölemezdi.

İyi değildi, olmak gibi bir derdi de yoktu.

     Seokjin, Minji'den uzak kalmak istemediği için Kore'ye gitmemişti. O da Japonya'da kalmıştı. Kyoto'da o da ufak bir daire tutup yaşamaya başlamıştı. Namjoon'un aksine, kendine değer veriyordu. Tamam, o da kendisine aşırı değer vermiyordu ama en azından kalkıp karnını doyuruyordu. Kendisine bir şövale ve birkaç tuval almış, resim yapmaya başlamıştı. Eğer ileride Minji ile barışırsa bunları ona vermek istiyordu. Tabii sadece resimle sınırlı kalmamıştı. Neredeyse her gün Minji'den nasıl özür dileyeceğinin planını yapıyordu.

Sadece Minji'yi düşündüğünde iyiydi.

     Yoongi de Seokjin gibiydi. İlk başta Siyeon'u takip etmeyi düşünmüştü ama Siyeon fazla geçmeden izini kaybettirmişti. Bu planı suya düşünce o da Tokyo'da kendine bir ev bulmuş, oraya yerleşmişti. Kendisi bir sürü müzik aleti almıştı. Müzik yapmaya başlayacaktı. Siyeon'a kendisini ifade edebilirdi böylece, en azından o öyle düşünüyordu. Tabii, Siyeon'u nerede bulacağını da bilmiyordu ama olur da denk gelirlerse diye... Yapıyordu işte.

Parmakları piyanoya değip, Siyeon için çaldığında iyiydi.

×××
yuz kere degistirdikten sonra
ahanda final budur arkadaslar
sonrasi yok
ikinci kitap da yok
(su anlik en azindan)
unili olunca yatacagimi dusunmustum
vizeler: bok yatarsin asko :*
neyse
optum hepinizi

Ma City ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin