Bölüm 36

102 13 26
                                    

Yoohyeon Eunhee'yi annesine bıraktıktan sonra revir kısmına gitti. Neocity'de kilit altından kurtardığı ufaklık aklındaydı.

Bir deri bir kemik kalmıştı. Yoohyeon, o ufaklığı ayakta görmek istiyordu. Ayakta ve sağlam bir şekilde.

Neden kendisi de bilmiyordu.

Yanındaki acemiyle fazla zaman geçirmiş olduğundandı büyük ihtimalle, annelik hormonları artmıştı. En azından o öyle düşünüyordu.

Telefonunu çıkarttı ve revir kameralarına girdi. Minik ajanın ismini bilmiyordu. Bulmak için de tek tek tüm odaları gezemezdi. Yoohyeon pratik bir insandı. Her odanın görüntüleri Yoohyeon'un telefonuna düşerken Yoohyeon fazla uğraşmadan bulmuştu aradığı kişiyi.

İkinci odadaydı. Yoohyeon telefonunun ekranını kapatıp iki numaralı odanın kapısının önüne gitti.

Kapıyı tıklatınca içeriden cılız bir "Gel!" cevabı duydu.

Kapıyı açınca beyaz örtüler içinde yatan ufaklığa baktı. Cidden ufacıktı.

"Hey!"dedi Yoohyeon gülümserken.

"Pekala, resmen öldüm demek huh? Çünkü karşımda bir meleğin olması bence hayra alamet değil."

Yoohyeon ufaklığın şimdiden bu kadar konuşmasına karşı ufak bir kahkaha atmıştı.

"Tamam, baştan alıyoruz."dedikten sonra yatağın yan tarafındaki koltuğa oturdu Yoohyeon.

"Ben Kim Yoohyeon. Seni o hapisanemsi yerden kurtardım. Bir şey değil, görevim."

"Ben Lee Mark. Hapisanemsi yerde çürümeyi göze almıştım ki, sen çıkageldin. Teşekkür ederim."Yoohyeon gülümsedi ve yataktaki ufaklığın saçlarını karıştırmak için üzerine doğru eğildi.

"Sevimli bir şeysin."

Mark, Yoohyeon'un dediğine alaylı bir ifadeyle cevap verdi.

"Bayan Kim, çürümeye yüz tutmuş bir iskelete benziyorum. Ne sevimliliği?"

Yoohyeon gülümsedi.
İçinde garip bir sempati vardı bu çocuğa karşı. Ve onu daha doğru dürüst tanımıyordu. Sadece bugün kurtarırken görmüştü onu.

"Bayan Kim mi? Çok resmi."yüzünü buruşturmuştu Yoohyeon.

"Ne diyeyim? Anne mi?"Mark'ın alayla söylediği cümle Yoohyeon'un kafasına yatmıştı. Ama bir şey belli etmedi. Aceleyle konuyu değiştirdi.

"Haber vermemizi istediğin birisi var mı?"

"Yok. Kimsem yok benim. Yetiştirme yurdunda büyüdüm. Oradan kaçınca Boah buldu beni. Keşke kaçmasaydım dedim hep."Yoohyeon ufaklığın saçlarını okşadı.

Mark elinde olmadan yutkunmuştu. Daha önce kimse onu sevmemişti ya da saçlarını okşamamıştı. Bu sevgi gösterisi karşısında donakalmıştı Mark.

Yoohyeon da ufaklığın donakaldığını fark etmişti.

Yüzündeki buruk gülümsemeyle Mark'ın saçlarını okşamaya devam etti.

"Sen... Beni hep böyle sevecek misin?"dedi Mark sorduğu sorunun garipliğini umursamadan.

Yoohyeon elini Mark'ın saçlarından çekerken cevap verdi.

"Evet. Bundan umarım rahatsız değilsindir."

"Değilim. Sadece... Garip. Bilirsin."

"Haberin olsun ufaklık, seni çok sevdim. Nasıl oluyor bilmiyorum ama içimdeki annelik güdülerini kabartıyorsun. Ve bu benim için de garip. Çünkü uzun, epey uzun zamandır bu boktan işi yapıyorum. Kendimi hiç anne olarak düşünmemiştim. Şimdi sana bakıyorum... Sanki bunca yıldır çocuğumu kaybetmişim de yeni bulmuş gibiyim. Saçma kısmı ise, senin daha yaşını bile bilmiyorum. Ah, sanırım... Ben... Acayip duygusal geçişler yaşıyorum. Üzgünüm-"

Ma City ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin