Bölüm 4

120 13 1
                                    

SİYEON

(Ocak, 2018)

Helikopteri, şirketin Seul binasının üzerine indirdiğimizde binanın içerisindeki kişiler bize bakıyordu.

Eh, şaşırtıcı bir durum tabii.

Japonya'dan dışarı adımını atmayan bizi, Dreamcatcher'ı, Seul'de görmek...

Hayra alamet değildi.

Ve evet. Nana, bizi ayırdıktan sonra Dreamcatcher adıyla devam etmiştik.

Meraklı bakışlar eşliğinde binadan çıktığımızda, Yoohyeon telefonunu açıp yolu takip etmeye başladı.

Fazla uzakta değildi evleri. Merkeze yakın.

"Ya, çok sinirlilerse?"Gahyeon'un sessizce bana sorduğu soruyla yutkundum.

"Umalım ki öyle olmasınlar."

Yoongi'siz dört koca yıl geçirmiştim. Daha da geçirmeye niyetim yoktu. Onunla konuşup özür dilemek zorundaydım... Ve affetmesini ummalıydım.

Yoohyeon sola döndüğünde hepimiz onu takip etmiştik.

Burada evler, genellikle bahçeliydi ve çoğunlukla iki katlıydı. Yoohyeon bir evin önünde durmuştu. Tüm ışıklar kapalıydı. Sadece üst kattaki bir odanın açıktı.

"Bahse girerim, erkekler gecesi yapıyorlardır. İçiyor ve küfür ediyorlardır."Bora'nın dediği şeye hafifçe gülümsemiştim.

Derin bir nefes alıp, kapıya doğru yürüdüm.

Kapının yanındaki zile basarken nefesimi tutmuştum.

Yoongi, neler yapabileceğini kolaylıkla kestirebileceğim bir insan değildi. Her an her şeyi yapabilirdi. Çok kızacağına düşündüğüm bir şeye kahkaha atabilirdi ya da tam tersini yapardı.

Panikle düzensizleşen nefesim, açılan kapıyla donmuştu.

Üzerine hiçbir şey giymemiş, dağılmış saçları, şişip kızarmış dudakları, nefes nefese kalışı...

Üzerinde bir şey olmadığından önümde parlayan beyaz cildi, dağılmış siyah saçları, şişmiş ve kızarmış dudakları, nefes nefese kalmış hali bana resmen yanlış zamanda geldiğimizi bağırıyordu.

Çenemin titrediğini hissediyordum. Aldığım nefes ciğerlerimi acıtıyordu. Onun yüzündeki şaşkınlık ve kızgınlık ise, kalbimi paramparça ediyordu.

Konuşmak için zorda olsa ağzımı açmıştım ki, merdivenlerden inen uzun siyah saçlı kız buna engel olmuştu.

Her şeyi kaldırabilirdim.
Beni aldatmasını, bana sinirli olmasını...
Her şeyi.

Ama karşımda dikilen kızın, Yoongi'ye aldığım kazağı giymesi...

İşte bunu kaldıramazdım.

Gözlerim dolarken, Yoongi bakışlarını kaçırmıştı.

"Kimsiniz?"kız konuştuğunda, sanki kalbimin her tarafına iğneler batıyormuş gibi hissetmiştim.

Ağlamamak için kendimi sıkarken, omzumda bir el hissetmiştim. Minji bana yüzündeki zoraki gülümsemeyle bakarken ben yeniden Yoongi'ye dönmüştüm. Yere bakıyordu.

"Böyle mi olacaktı?"ağzımdan sadece bu çıkmıştı. Bakışlarını yeniden bana çevirdiğinde, ondaki soğukluk içimi ürpertmişti.

"Bizi orada bıraktıktan sonra ne olmasını bekliyordun Siyeon? Seni görür görmez kollarımı açmamı mı?"söyledikleri bakışlarındaki soğukluğu destekliyor, yavaş yavaş vücudumu donduruyordu.

"Hiçbir şey yapamadım. Bili-"

"Bitti Siyeon. Her şey. Artık siktiğimin kendi hayatına bak. Ben yokum. Ve kafana estiği gibi benim hayatıma dalamazsın."

Ağlayamazdım.
Onun önünde, ağlayamazdım.

Burnumu çekip, ona son kez baktım.

"Emin ol bunu yapmayacağım. Senden nefret ediyorum. Adi bir piçten başka bir şey değilsin Yoongi. Hep öyleydin, öyle kalacaksın."deyip omzumdaki Minji'nin elinden kurtulup, geldiğimiz yoldan geri yürümeye başladım. Fazla geçmeden kızlar da beni takip ettiğinde, tek kelime etmeden helikoptere geçmiştik.

Bitmişti.
Kimin yüzündendi?
Ben mi bitirmiştim?
Onu kendi elimle başkasına mı vermiştim?
Belki.
Belki de en iyisi bu olacaktı. Kafamı karıştıracak bir ilişkim olmayacaktı. Görevlere daha iyi odaklanacaktım.

Ama Yoongi'nin benim hakkımda unuttuğu bir şey vardı.

Ben Lee Siyeon'um. Öldüremezsem, intikam alırım.
Bunun intikamını öyle bir alacağım ki, ölmek için yalvaracak.

Ma City ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin