VIII - Journey In History

1.4K 192 421
                                    

Dakikalardır soğuk havanın temas ettiği sırtım sert bir şekilde yerle buluşurken ağzımdan çıkan acı inlemeye engel olamamıştım. Çarpışma sonucu dudaklarımı kesen dişlerimin verdiği sızlama yetmiyormuş gibi bir de üzerine düşmek hiç de iyi olmamıştı benim için.

Jeon gerizekâlı Jungkook'un umursamadan boşluğa ittiği bedenime zarar geleceğini düşünemeyecek kadar aptaldı. Çektiğim her bir acının hesabını verecekti. Gözlerimi yavaşça açıp kapatırken Dragon'un sırtından indiğini fark etmiştim. Düştüğümden midir bilmiyorum ama beynim zonkluyordu.

"Kalk hadi gören de metrelerce yükseklikten düştü sanacak."

Şakalarımdan yayılan ağrı kaşlarımın üzerine baskı yaparken ellerimi başıma bastırıp sıktım. Onun için hava hoştu tabi! Arkasından yaklaşan Dragon yüzüme doğru eğilip ılık nefesini yüzüme doğru üflerken huylanmıştım. Dragon bile beni merak ediyorken onun tepeden boş boş yüzüme bakması sinirlerimi germişti. 

Bir elimi yere bastırıp, diğer elimle başımı tutarken yattığım yerde oturur bir hâle geldim. "Az kalsın öldürüyordun beni." Başımı yavaşça yukarı kaldırıp silüet olarak gözüken bedenine baktım. Yüz ifadesini tahmin edebiliyordum.
"Bunu o iğrenç dudaklarını bana sürmeden önce düşünecektin."

"Ne? Ciddi olamazsın! Beni aniden üzerine çeken sendin! Varla yok arasında olan biçimsiz dudaklarına meraklı değildim!"

"Benim dudaklarım mı öyleymiş?! Kıskanmanı anlayabiliyorum, bu yüzden bir şey söylemeyeceğim. Yak şunu Dragon."

"Hah! Kıskanacağım son kişi bile olamazsın!"

Dragon'un çıkardığı ateşle meşale yanarken yüzünü gördüğüm bedene çatık kaşlarla bakmıştım. Dudaklarımın içten hafif bir şekilde şiştiğini hissedebiliyordum. Ve bu his berbattı! Ona bakılırsa onun dudaklarına bir şey olmamış gibi bir hali vardı. Tanrım eğer öyleyse bu koca bir haksızlıktı. Tüm acıları benim çekmem gerçekten haksızlıktı!

Oturduğum yerden kalkıp yüzümü buruşturdum. Kürek kemiklerim sızlıyordu. Fazla yüksekten düşmesem bile yine de sert düşmüştüm. Umarım bu ağrı uzun süreli bende kalmazdı.

Jungkook öne geçip kaldırdığı meşaleyle karşısında kalan evi izlerken dilimi dudaklarımda gezdirdim. Şekilli, güzel duran dudaklarıma iğrenç dediği için utanmalıydı.

"Dragon seni neden buraya getirdi ki?"

"Bilmiyorum. Buranın kime ait olduğunu biliyor musun?"

Bakışları bana döndüğünde yüz ifadesinin oldukça ciddi olduğunu fark etmiştim. Başını sağa sola sallayıp reddederken arkasını dönüp eve doğru ilerlemişti. Durmayıp peşinden giderken gözlerim kapısı kapalı olan evdeydi. Acaba sahibi içeride miydi? Buraya kadar boşuna gelmiş olmak istemiyordum.

Merdivenleri çıkıp kapının önünde durduğumuzda Jungkook beklemeden kapıyı çalmıştı. Bakışlarımı omuz üstünden ona çevirdiğimde görüşüme giren yüzüyle hâlâ ciddi olduğunu fark etmiştim. Kaşlarımı çatıp önüme döndüğüm sıra açılan kapıyla bakışlarım direkt karşımızda dikilen bedeni bulmuştu. Bakışları ilk Jungkook'u bulmuş saniyelerce ona baktıktan sonra benden tarafı çevirmişti gözlerini.

Bir şey söyleme gereği duymadan elini bana doğru uzattığında bakışlarımı Jungkook'a çevirmiştim. Kolyeyi henüz bana vermemişti. Kendisi verecekti lakin neden hâlâ beklediğini anlayamamıştım. Dirseğimle kolunu dürttüğümde hiç beni umursamamıştı. Kıstığı gözleriyle yabancı olan bedene bakmakla meşguldü. Sanki onu tanıyor lakin çıkaramıyor gibiydi.

Journey In History ᴶᴶᴷ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin