Yıl 1674
Geçen dört yılda değişen birçok şey olmuştu. Bianca'nın isteği üzerine Yoongi başka bir ölü kızın bedenini büyüyle Bianca'ya benzetip amcasının evine göndermişti. Bü yüzden Bianca'yı ölü bilmiş, onu aramayı bırakmışlardı. Austin'e bile söylememişti yaşadığını. Eğer bilirse ileride bir şekilde amcası da öğrenirdi yaşadığını. Bunu istemiyordu.
Yoongi'nin yanında kaldığı sürece güvendeydi. Şatodan hiç çıkmadığı için kimse onun yaşayıp yaşamadığını bilmeyecekti. Kendi sorunları bu şekilde yok olmuştu lakin Yoongi için aynısını söyleyemezdi.
Yoongi onunla hiçbir zaman ileri bir ilişkide olmamıştı. İlk geldiği günkü gibiydi, mesafeliydi. Bu yüzden kendi sorunlarından hiçbir zaman söz etmemişti. Lakin Bianca farkındaydı. Şatoya ilk geldiği gün ona bahsettiği Hoseok denilen kişi tarafından rahatsız ediliyordu. Konunun ne olduğunu bilmiyordu, ne gibi bir rahatsızlık verdiğini de bilmiyordu fakat Yoongi'nin oldukça huzursuz olmasından anlayabiliyordu.
Çıktığı merdivenleri bitirip Yoongi'nin odasına götüren sağ koridora girip ilerlemeye başlamıştı. Akşam yemeği için her zaman saatinde inen Yoongi bu kez yemeğe inmemişti. Gelmesini bekleyerek bi yarım saat geçirmişti lakin yine de gelmemişti. Bu yüzden odasına gidip çağıracaktı onu.
Adımları yavaşlayıp oda kapısının önünde durduğunda elini kaldırıp ritmik bir şekilde çalmıştı.
"Yoongi?"
"Evet?"
"Akşam yemeği için gelmeyecek misin?"
"İstemiyorum, sen git ye."
"Öğlen de hiçbir şey yemedin. Az bir şey atıştırsan?"
"İstemiyorum.."
"Neden?"
Cevap alamamıştı lakin saniyeler sonra sert bir şekilde açılan kapı yüzünden bir adım gerileyip karşısında beliren Yoongi'ye bakmıştı. Yüz ifadesi sert duruyordu.
"İstemediğimi söylüyorum anlamıyor musun?!Git sen ye işte."
Gözlerini kaçıran Bianca başını belli belirsiz bir şekilde sallayıp Yoongi'yi onayladıktan sonra yanından ayrılmıştı. Derin bir nefes alıp buğulu gözlerini eski hâline çevirmeye çalışırken çoktan mutfağa varmıştı. Hazır olan masaya dokunmayıp bir bardak su içtikten sonra kendini şatodan dışarı atmıştı.
Merdivenlere oturup bakışlarını gökyüzüne çevirirken dudaklarını birbirine bastırdı. Bu ilk kez yaşanan bir şey değildi. Yoongi'nin daha çok bir şeyleri kafaya taktığı zamanlar böyle yaptığını biliyordu. Bu yüzden ona kızmıyordu. Bilerek kalbini hiçbir zaman kırmamıştı çünkü.
Kollarını kendine çektiği bacaklarına sarıp, çenesini dizlerine yaslayarak arkasından vuran ışıkla önüne düşen gölgesini izlemeye başlamıştı. Yoongi'ye karşı hissettiklerinden midir bilinmez son günlerde soğuk davranmaları daha çok üzüyordu onu.
"Burada tek başına oturmuş ne yapıyorsun?"
Gelen yabancı sesle bakışlarını karşısına gelen bedene çıkarırken hızlıca ayağa kalkmıştı. Yanına bu kadar sessizce gelmesi onu ürkütmüştü.
"Siz de kimsiniz?"
"Pek önemli biri değilim. Öylece oturduğunu görünce yanına gelmek istedim."
Kaşlarını çatan Bianca "Gidin buradan." diye karşılık verip arkasını döndüğünde kolundan tutan beden onu kendine çekmiş, diğer kolunu da belinden dolamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Journey In History ᴶᴶᴷ
FanfictionGeçmişe giden Lena, Jeon şatosunun geleceğini değiştirebilecek mi? 31.08.2020 20.09.2021