XVIII - Journey In History

1.4K 166 253
                                    

Günün ortalarında Leydi Ella'nın müsait olduğu kadarıyla ondan aldığım büyü eğitimine dakikalar önce son vermiştik. Büyüler hiç bana göre değildi. Odaklanmak oldukça zordu benim için. Hiç olmadık zamanda aklıma saçma sapan şeylerin gelmesiyle düşüncelere dalmayı nasıl başarıyordum bilmiyorum.

Boynumu ovarken bahçeye giren bedeni görmemle oturduğum merdivenden hızlıca kalkmıştım. Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu. Ne zaman döneceğini bilmiyordum. Bu yüzden şu an bana sürpriz olmuştu.

Bahçenin girişine doğru hızlı adımlarla ilerlerken yüzündeki gülümsemeye aynı şekilde karşılık vermiştim.

"Taehyung-ah."

Yanına vardığım gibi kollarımı boynuna dolamıştım. Her şeyden haberi olan, rahatça konuşabildiğim tek kişiydi. Bu yüzden geri dönmesi beni fazlasıyla mutlu etmişti. Ona anlatacağım çok şey birikmişti.

"Birileri beni çok özlemiş sanırım?"

Geri çekilip tebessümlü yüzüne bakarken samimi bir şekilde gülümsemiştim. Doğrusu gerçekten özlemiştim.

"Özledim. Özledim tabi. Senden sonra inanamayacağın o kadar şey oldu ki.."

"Merak etmiyorum desem yalan olur."

"Gel hadi."

Elinden tutup merdivenlere doğru çekiştirirken duraksayınca ben de duraksamak zorunda kalmıştım. Bakışlarımı ona çevirirken kaşlarımı hafifçe kaldırdım. Neden durmuştu.

"Neden durdun?"

"Jungkook içeri girmemden rahatsız olabilir."

Gözlerimi devirip elinden çekiştirmeye devam ettim. Bildiğim kadarıyla Jungkook'un Taehyung'la bir sorunu yoktu. Bir şey söyleyeceğini sanmıyordum.

"Rahatsız olmaz, merak etme."

Merdivenleri çıkıp içeri girdiğimizde hizmetçi kadınların birine terasa içecek bir şeyler ve meyve tabağı getirmelerini istemiştim.

"Ee, salgın işi ne oldu? Çok fazla kayıp yoktur umarım?"

Bakışlarımı yanımda ilerleyen Taehyung'a çevirip güneşten zedelenmiş olan ensesinde gezdirmiştim. Yüzü de biraz bronzlaşmış gibiydi. Gerçi Taehyung zaten esmerdi. Belki de hep aynıydı lakin geçen zamandan dolayı ben ayırt edemiyordum sanırım.

"Salgın yenmeyi başardık lakin verdiğimiz kayıp öyle az değildi."

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımla onaylarken terasa giriş yapmıştık. Sağ tarafımızda kalan masaya geçip otururken bakışlarımı direkt görüşümde olan teras girişine çevirmiştim. Birinin gelme olasılığına karşılık en azından susabilirdim.

"Anlat bakalım, yokluğumda neler yaşadın?"

Derin bir nefes alıp sesimi kısarak olanları anlatırken gözlerim arada terasın kapısını yokluyordu. Anlattıkça değişen yüz ifadesi şekilden şekile giriyor, tam ağzını aralayıp bir şey söyleyecekken bölmemek adına vazgeçiyordu.

"Sen delirmişsin!"

Dayanamayıp verdiği tepkiyle gülmeden edememiştim. Büyük bir ihtimalle o da bedenimi verecek olma konusunda benim aptal olduğumu düşünüyordu.

"Her kim olursa olsun kendinden böylece vazgeçmen saçmalık."

Dudaklarımı birbirine bastırıp omuz silkerken gözlerini devirip başını iki yana sallamıştı. Benim gibi düşünmeyeceğini elbette biliyordum. Yaşamadan kimse anlayamazdı da.

Journey In History ᴶᴶᴷ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin