Dakikalardır duyduklarımı sindirmeye çalışırken bakışlarım sessiz kalıp birbirine bakmakta olan bedenlerdeydi. Hiç beklemediğim bir şeyle karşılaşmıştım. Leydi Ella'nın Jungkook'un annesi olabileceğini gerçekten beklemiyordum. Aklımda soru işaretleri belirmeye başladığında derin bir nefes alıp verdim.
Jungkook harekete geçip Leydi Ella'nın yanından ayrıldığında tırabzanlardan uzaklaşmıştım. Her ne kadar ikisinden biriyle konuşmak istesem de bunun doğru bir zaman olmadığını da biliyordum.
Yavaşça arkamı dönüp terasın çıkışına doğru ilerlerken beynimde dönen soru işaretlerine kendim cevap bulmaya çalışıyordum. Madem Leydi Ella Jungkook'un annesiydi, neden ona bundan bahsetmemişti? Peki ya Jungkook annesi olduğunu bildiği hâlde neden Leydi Jiwoo'ya bağlıydı? Gerçekten anlayamıyordum. Bu yıllarda ne kadar çok karışıklık vardı böyle. Her şey artık iç içe girmiş bir şekildeydi.
Sakin adımlarla odama giden koridorda ilerlerken duyduğum başka bir adım sesiyle bakışlarımı kaldırıp duraksadığımda karşıdan gelen Jungkook'u görmüştüm. Yüz ifadesi o kadar değişikti ki. Hem üzgün, hem de fazlasıyla sinirli ifade karışımıydı.
Bakışları beni bulduğunda pek umursamamış, hızlı adımlarla önüne geldiği oda kapısını açıp içeri girmişti. Kapıyı üzerine vurmayı da ihmal etmemişti. Sanırım Jungkook'u üzen kişinin Leydi Ella olduğu konusunda haklıydım. Ona karşı olan soğuk davranışlarını şimdi anlıyordum.
İlerlemeye devam edip odamın önüne geldiğimde kısa bir süre karşı odanın kapısına bakınıp dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Hemen hemen ne hissettiğini tahmin edebiliyordum. Ve bu his, gerçekten fazlasıyla boktandı.
••
Dragon'un sırtından inip geldiğim evin önüne doğru ilerlerken kapının önünde bulunan çuvalları görünce kaşlarım çatılmıştı. Bunlar neydi böyle?
Evden elinde olan çuvalla çıkan Taehyung'u fark ettiğimde hızlı adımlarla yanına doğru ilerlemiştim. "Bu çuvallar da ne böyle?" Sesimi duyduğunda elleri arasında olan çuvalı yere bırakıp benden tarafı dönmüştü. Yüzündeki parıltı ter olmalıydı.
"Lena?"
"Ne o? Beni beklemiyor gibisin?"
Yanına vardığımda gülümseyip giydiğim ince kazağın kolunu biraz aşağı çekerek avuç içimde sıkıştırmıştım. Uzanıp alnındaki ve göz altlarında birikmiş olan teri silerken "Açıkçası beklemiyordum." diye cevaplamıştı. Elimi çektiğimde gülümseyip "Geç otur şöyle." demişti.
Dediğini yapıp gölgede kalan tahta taburelerden birine oturduğumda o da eline aldığı tabureyi gölgeye koyup karşıma oturmuştu.
"Ne bu çuvallar?"
Gözlerini dolu olan çuvallara çevirip derin bir nefes alıp verdikten sonra benden tarafı dönmüştü tekrar. "İçlerinde şifalı bitkiler var." Anlamışçasına başımı sallarken "Ben de sana bugün mektup gönderecektim." diye eklemişti.
"Ne mektubu?"
"Haman'a gideceğim. Salgın bir hastalık varmış. Bu bitkiler de oraya gidecek. Bugün gideceğim. Sana da gittiğime dair mektup gönderecektim."
"Kötü olmuş bu. Ne zaman döneceksin peki?"
Omuz silkip "Bilmiyorum." diye mırıldanmıştı. Dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldıktan sonra ellerimi birleştirdim.
"Seninle konuşup akıl almaya ihtiyacım var Taehyung."
"Biraz daha vaktim var, konuşabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Journey In History ᴶᴶᴷ
FanfictionGeçmişe giden Lena, Jeon şatosunun geleceğini değiştirebilecek mi? 31.08.2020 20.09.2021