Sessiz bir şekilde arka kapıya doğru ilerlemeye başladık. Kalbim heyecandan ağzımda atıyordu. Aynı anda milyonlarca şey düşündüğümden başım ağrıyordu. Clint içeride ne durumda, en önemlisi hayatta mıydı? Tony mesajımı almış mıydı? Yardıma gelecek kadar bizi önemsiyor mu yoksa çoktan bizi sildi mi? Tüm bunları düşünmek hem başımı ağrıtıyor hem de midemi bulandırıyordu.
"Birazdan geleceğim bir yere kıpırdama" diye fısıldadı Steve. Başımı sallayıp normal nefesler almaya başladım. Emekleyerek camları dolaşmaya başladı.
Kapının kenarında çömelmiş sessizliği dinliyordum. İçeriden de bir ses gelmiyor oluşu içimdeki korkuyu büyütüyordu. Lütfen Barton, lütfen hayatta ol.
Bir kaç dakika sonra Steve yanıma geldi. Ter içinde kalmıştı. Biraz bekleyip düzgün nefesler almaya çalıştı. Üzerindeki kot ceketi çamur olmuştu."Aşağı katta 3 oda var, biri mutfak. Mutfakta sadece hizmetli var. Bir oda boş, digerinde ise 4 tane silahlı adam var" ağır ağır nefesler alıyordu. Bende dikkatle onu dinliyordum.
"Hallederiz. Clint?"
Gülümsedi
"Hallederiz evet. Clint'i göremedim. Muhtemelen üst kattadır. Bizi görmemeleri gerekiyor Natasha, o yüzden çok dikkatli olmalıyız"
Başımı salladım ve harakete geçtik. Bahçe kapısı mutfağa açılıyordu. Yerde bir yılan kadar sessiz sürünerek geçtik. Hizmetlinin ruhu bile duymamış olsa gerek işine devam ediyordu.
Steve'e elimle işaret yaptım. İkisi senin, ikisi benim demek istemiştim umarım anlamıştır.Bu işi sessiz bir şekilde yapamayacağımızı biliyordum. Aynı anda ayağa kalkıp adamlara doğru koştuk. Silahlarını almaya fırsatları bile olmadı. İri yarı siyah ceketli olanın kolunu çevirip silahını aldım. Bir elimde boynuna dayadığım bıçak, diğer elimde silah vardı.
"Kıpırdarsan o güzel kafanı patlatırım" başını salladı ve ellerini havaya kaldırdı "silahını at"
Silahını yerden bana yolladığında ağır adımlarla ayağımı silahın üzerine koydum. Steve diğer iki adamı halletmişti. Sıska olanın kafasına vazoyla vurup bayılttı. İri yarı olanı ise hizmetli ile birlikte bağladık.
Merdivenlere yaklaştığımızda ayak seslerini duyup kararlılıkla birbirimize baktık.
Buraya arkadaşımı kurtarmaya gelmiştim ve o olmadan da asla canlı çıkmayacaktım. İçimde gezip duran ve midemi bulandıran bir his vardı ama bu kesinlikle korku değildi. Hiç olmadığım kadar kararlıydı.Silahı önüme tutup merdivenlerden çıkmaya başladım. Steve de arkamdan geliyordu. Boynuma değen nefesi tenimi gıdıklıyordu. Başımı iki yana sallayarak düşünceleri savurmaya çalıştım
Odaklan Natasha
Merdivenlerin sonuna geldiğimizde hızlı bir şekilde etrafı kontrol ettik. Kimse yoktu. Bu mümkün değildi çünkü az önce merdivenden ayak sesleri geliyordu.
Tuzak.."Steve tuz---"
Cümlemi bitirmeden odadan ellerinde silahlarla 5 kişi çıktı. Steve ile birbirimize bakıp koştuk. Birbirini tamamlayan yapboz parçaları gibi, bir ekip gibi hareket ediyorduk. Öyle ki ellerinde silah olan, avantajlı olan onlardı ama bize karşı koyamıyorlardı bile.
Duvardan destek alarak bacağımı gri ceketli olanın başına attım. Kısa bir arbede sonucu yerdeydi. Her şey öyle çabuk olmuştu ki ben bile şok içindeydim. Kızıl saçlarım terden yüzüme yapışmıştı. Nefes nefese Steve'e baktım. O da benden farksız değildi. Bonnie ve Clyde gibiydik.