9⛄

2.3K 327 200
                                    

"Sen mi hazırladın hepsini?!"

Mutfağının kapısındayken gördüğü manzarayla adeta şok geçiriyordu Felix. Yanlız yaşayan herkesin kendi gibi olduğunu, bu tür şeyleri beceremediğini sanıyordu nedense. Bir nevi kendini avutuyor da denebilirdi bu sayede.

Changbin ağzı açık kalan sarışına gülmüş ardından bir sandalyeyi çekerek oturmasını beklemişti. Felix büyüğün böyle olduğunu tahmin etmezdi, dışarıdan baktığında soğuk, mesafeli gibi görünüyordu. Ancak gördükleri bunun tam tersiydi. Ocağın başında, sırtı kendisine dönük şekilde yumurta kıran genç dakikalardır kıkırdıyordu.

"Bundan sonra sağlıklı besleniyorsun. O ne öyle her yer abur cubur dolu? Giderken hepsini yanımda götürüyorum ve sen de bir daha onlardan almıyorsun."

Changbin omzunun üstünden küçük olana bakarken Felix itiraz etmek için öne atıldı. Siyahlının aklında olan şeyi az da olsa tahmin edebiliyordu.

"Hepsini götürüp kendin yiyeceksin değil mi?! Seni hain..."

Alttan bakışlarını atarken bir kez daha korkunç görünmeye çalışıyordu. Eline ekmek dilimi alıp büyüğüne bakarak ısırırken bir yandan da 'tch' seslerini ard arda çıkararak onu kınadığını gösteriyordu.

"Ufak bir ceza. Dediklerimi yapmazsan her gün gelip sana yemek yaparım ve giderim."

Dedikten sonra, Felix gözlerinde parıltılarla birlikte heyecanla kafasını kaldırıp gülümsemeye başlamıştı. Kafasını da hafif sağa yatırıp şirinlik yapıyordu. Evet, kesinlikle bir şey isteyecekti.

"Hyung~ Bence beni tehdit etmeyi bırak ve bunu yap. Aksi halde yumurta bile kırmayı bilmediğim için açlıktan ölüp gideceğim."

Changbin, ocaktaki tavayı alıp masaya koydu. Yerine yerleşirken yandan gülümseyerek baktı küçüğe. Aklına biraz haince olsa da iyi bir plan gelmişti, herkes kazançlı çıkıyordu sonucunda. Daha sonra bunu kendine saklamayı düşündü ve konuyu kapattı.

Kahvaltının sonlarına geldiklerinde günlerdir aklında dolanıp duran soruyu sormak istemişti. Sarışın gencin verebileceği tepkiden biraz korksa da boşverdi.

"Felix..."

Ağzı dolu olan Lix, yutmak için hiçbir çabaya girmeden büyüğüne baktı ve devam etmesi için 'hm' diye bir ses çıkardı. Changbin bir nefes alıp ses tonuna dikkat ederek konuştu.

"Kardan adamla neden konuşuyordun sen? Yani yanlış anlama, daha önce kardan yapılma bir şeye bu kadar değer veren birini görmemiştim de..."

Felix, ilk başta sessiz kaldı. Gözünü masaya dikerek kafasını aşağı yukarı salladı ve ağzındakileri bitirdi. O da kısa bir nefes verdikten sonra elleriyle oynamaya başladı. Gergin olduğunu tahmin ediyordu Changbin.

"Küçükken buraya geldiğimi söylemiştim, hatırlıyorsundur. Avustralya'da doğdum ben. Oralar sıcak olduğu için kar görmüşlüğüm yoktu tabii. Kore'ye taşınacağımızı öğrendiğim zamanı çok az hatırlıyorum, sevinmemdeki tek neden kar görebileceğim içindi."

Biraz duraksadı, karşısındaki bedene kısa bir bakış attı, meyve suyundan bir yudum daha içti ve devam etti.

"İlk defa kar gördüğüm zaman ne yapacağımı bilememiştim. Sokaklarda oynayan yaşıtlarıma göre hiçbir oyun bilmiyordum, bu yüzden o zamanlar çekindim. Onlara uyum sağlayamayacak olmak korkutmuştu biraz. Biliyorum, alt tarafı bir oyundu, öğrenip yanlarına gidebilirdim ama küçüktüm, düşünemedim işte."

"Annemle babam yalnız kaldığımı fark etmişlerdi. Kardeşim de yoktu zaten, annem ve babam dışında kimseyi tanımıyordum koca ülkede. Durum böyle olunca da onlar arkadaşlık etti bana. O gün ikisi de bana bazı şeyler gösterdi. Karı sıkıştırarak top yapmayı ve birbirimize atmayı çok sevmiştim. Daha sonra annem bana kardan adam yapmak isteyip istemediğimi sordu. Bilmiyorum tabi ne olduğunu, biraz sorgulasam da heyecanla kabul etmiştim. Yeni şeyler deneyimlemek o zamandan beri hoşuma giden bir şey olmuştu..."

Changbin, küçüğün durgunlaştığını fark etti. Masanın üstünde duran küçük elleri kendi elinin arasına alıp cesaret vermesini umarak hafifçe sıktı.

"Kardan adamı ilk yaptığımızda da çok eğlenmiştik, unutamayacağım bir anıydı benim için. Daha sonraki yıllarda her sene aynı kardan adamı, aynı yere yaptık. Bizim küçük ailemizin geleneği haline gelmişti artık. Ben yaklaşık on üç yaşımdayken bir gün annem beni karşısına aldı, yine bir kış günüydü. Ciddi bir konuşma yapacağı zamanlarda elimi tutarak koltuğa oturtur ve bedenini bana dönerdi. Yine aynısını yapmıştı o zaman."

Büyük olan, sarışının diyeceği şeyleri merakla bekliyordu. Küçüğünün sesi yumuşak çıkıyordu, eğer anlattığı şey önemli olmasaydı ve bir hikaye olsaydı kesinlikle uyuya kalırdı.

"Eğer bir gün onlar olmadan bir kardan adam yaparsam onunla konuşabileceğimi, yanımda o kardan adam varken birlikte geçirdiğimiz güzel anılarımızı hayal edebileceğimi söylemişti. Arkadaş edinemediğimi ve yalnız kalacağımı, onlar olmayınca eksik olacağımı biliyordu. Bunu deyince ona kızmıştım, çünkü hep yanımda olacaklarına dair söz vermişlerdi. Ayrıca hayal kırıklığına da uğramıştım, beni bırakıp gideceklerini söylemesi üzücüydü elbette..."

Yanağından birkaç damla düşerken yerinden kalkıp küçüğün yanındaki sandalyeye oturdu. Biraz yaklaşıp kolunu omzuna attıktan sonra saçlarını okşamaya başladı. Biraz rahatlamasını umuyordu.

"Aklımda kalan en güzel anılarımız o kardan adamla geçmişti. Onlar gittiğinde arkalarında bıraktığı en güzel şey o kardan adamdı..."

~
Ay uzuun bir bölümle geldim bu sefer. Bu olayı da açıklığa kavuşturduğumuza göre rahatladım. Çok şaşırılacak bir hikayesi yok zaten, daha yüksek bir beklentiniz vardıysa da üzgünüm.


Öptüm sizii~~

Snowman, Changlix ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin