Başımdaki keskin sızıyla zorla gözlerimi açtım ve etrafıma bakındım. Burnuma ağır bir dezenfektan kokusu geliyordu. Hastane odası gibi bir yerdeydim. Buraya nasıl gelmiştim? Sakince olanları hatırlamaya çalıştım. Vurulmuştum ve ondan yardım istemiştim. Büyük ihtimalle daha sonra bayılmıştım ve beni kurtarmışlardı. Hala hayatta olmama sevinse miydim yoksa üzülse miydim bilmiyordum. Ölüm benim için kurtuluş olurdu. Odanın kapısı açılınca içeriye gelen kişiye baktım. Doktor veya hemşire değildi. Tanımadığım bir kızdı.
"Uyanmışsın."
"Sen kimsin?"
"Cansu... Seni kurtaran adamın kızıyım."
"Zekeriya Bey?"
"Yurtdışında."
Başımla onayladıktan sonra ayağa kalkmak için hareket edince yaramın sızladığını hissettim. Lanet girsin! Hareket edemiyordum. Muhtemelen kurşunu çıkarmış ve beni ameliyat etmişlerdi. Elimde olmadan inledim ve yatağa geri yattım. Kız başucumda durmuş beni izliyordu. Zekeriya Kaledar, Barlasların en büyük düşmanıydı ve onları devirmek istiyordu. Hakkında fazla bir şey bilmiyordum ve umrumda değildi. İntikamım için bana yardım ediyorlardı. Gerisinin pek önemi yoktu. Aramızdaki çıkar ilişkisi vardı.
"Sakin ol Rambo! Öyle hemen kalkabileceğini mi sandın?"
"İyiyim ben şimdi kalkarım."
"Yat şuraya da dinlen. Doktor vücudumun zayıf düştüğünü söyledi."
"Neler oldu?"
"Sen bizi arayıp yardım isteyince babam kurtardı ve buraya getirdi. Acil ameliyata alındın. Şanslıymışsın ki kurşun derinde değilmiş ama vücudun zayıf olduğu için doktor dinlenmen gerektiğini söyledi."
"Bir şeyim yok. İlk defa yaralanmadım."
"Yat dedim! Yaranın tekrar kanamasını istemeyiz!"
Omzuma dokununca ela gözlerine baktım. Güzel bir yüzü vardı. Küçük burnu, ceylan gibi gözleri, beyaz teni ve küçük dudaklarıyla çok güzel biriydi. Yakından daha net anlamıştım ama ilgimi çekmiyordu. Benim kalbimdeki başkasıydı ve onu istiyordum.
"Hilal kim?"
"Ne?"
"Günlerdir adını sayıklayıp durdun."
"Kaç gündür uyuyorum?"
"Üç gün oldu."
"Allah kahretsin! Gitmem gerek!"
Tekrar kalkmak için hareketlendim. Bu sefer daha dikkatliydim. Önce bacaklarımı indirdim ve doğrulmaya çalıştım. Yaram artık acımıyor gibiydi. Nasıl üç gün boyunca uyuyabilirdim? Yapacak çok işim vardı ve planlarımı aksatamazdım! Lanet olsun tam vurulacak vakti bulmuştum.
"Hey hey hey! Bu yolda birlikteyiz tamam mı? Böyle kalkıp gidemezsin! Hemen yat şuraya. Önce yemek yemelisin."
Bana kızgın gözlerle bakan kıza baktım. Beni zorla yatağa yatırmıştı. Bunun derdi neydi?! Ne diye benimle ilgileniyordu?! Kimseye güvenme, diye fısıldadı iç sesim. Ben savunma pozisyonuna geçerken kız odaya hemşireyle döndü ve kontrollerimi yaptırdı. O arada ben sadece susuyordum ve izliyordum. Yanlış bir hareketinde hemen saldıracaktım.
Aklıma düşünceler sokulunca durdum. Metruk'un yerini nasıl öğrenmişlerdi? Yuvamı ne hale getirmişlerdi? Bu kızın derdi neydi ve ben buradan nasıl çıkacaktım?!! Düşüncelerimle boğuşurken önüme getirilen hastane yemeklerine iğrenerek baktım. Gerçekten yemek zorunda mıydım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metruk
Fanfiction"Sen Akın Koçovalı aynı karşımızdaki metruk bina gibisin. Yıkık döküksün, çökmek üzeresin, terk edilmişsin ama içinde bir yerlerde yaşanmışlık var." dedi genç kız ve yanında duran adama baktı. "Hayır... Benim içimdeki yaşanmışlık değil. Yalnızlık. S...