SONSUZ ♾

989 41 26
                                    

Bana doğru koşan adamı görünce sıkıntıyla iç geçirdim ve yanıma gelmesini bekledim. Her zamanki gibi geç kalmıştı. O kadar uyarılarıma rağmen zamanı yine ayarlayamamıştı. Yanıma ulaştığında gözlerimi devirdim ve ona baktım. Derin nefesler alıp veriyordu. Koşmuş gibi bir hali vardı. Üzerindeki ceketi yavaşça düzelttim.

"Yine geç kalmayı başardın. İki saat önce çık demedim mi sana? Koşarak mı geldin?"

"Özür dilerim... Evet koştum..."

"Neden koşuyorsun? Ben sana kendini zorlama demedim mi? Bir yerlerde fenalaşacaksın sonra endişeleneceğim!"

"Özür dilerim..."

"Akın!"

"Sen hızlı ol diyince koştum sevgilim. Hadi girelim..."

"Boşversene istemiyorum artık."

Gireceğimiz filmin saati çoktan geçmişti. Salon çoktan dolmuştu. Sıkıntıyla iç geçirdim. Akın kollarını bana doladı ve yüzümü uzun uzun inceledi. Ne görmek istediğini anlamamıştım. Beni mi özlemişti yoksa kızgınlığımın geçmesini mi bekliyordu?Aslında ona kızmamıştım. Bu kadar işin arasında buluşmak isteyen bendim. Ne olursa olsun işini bırakıp yanıma gelmişti. Eh Koçovalıların hayatını düşününce buna bile şükredecek haldeydim.

"Ne yapalım peki? Hilal... Hadi küsme!"

"Küsmüyorum ama sende hep aynısını yapıyorsun Akın! Mahalleye geldiğinden beri iş peşindesin! Resmen beni satıyorsun."

"Amcamlarla aramı düzeltmeye çalışıyorum biliyorsun. Biraz daha sabret ne olur... Az kaldı."

"Bir sene oldu Akın. Bence çoktan affetmişlerdir seni."

Gözlerimin içine "Emin misin?" Der gibi baktı ve gülümsedi. Açıkçası Koçovalıların onu affettiğini düşünüyordum. Bunca yaşanan şeyden sonra hala kin güdüyor olamazlardı. Aklım bir sene öncesine gitti. Akın mahalleye geldiğinde rulet oynamış, hainliğine karşı canını ortaya koymuştu. Çok şükür vurulmamıştı ama o günden beri nerede pis iş varsa ona veriliyordu. Bu bir nevi affetmeden önceki süründürme taktiğiydi ve hakkını vermem lazım ailesi bunu çok güzel yapıyordu.

Her şeye rağmen Akının mutlu olduğunu biliyordum. Üzerindeki yükten kurtulmak ve ailesine kavuşmak ona yeni bir umut vermişti. Artık yalnız değildi. Tek başına savaşmak zorunda değildi. Ailesi, mahallesi ve ben yanındaydık. Güvendeydi. Onunda bunu hissettiğinden emindim. Mahalleye geldiği günden beri çok değişmişti. Artık daha oturaklıydı. Sorumluluk sahibiydi ve belli etmese de liderlik yönü kuvvetlenmişti. Herkesi yönetmeye çalışıyordu. Tabi belirli sınırlar içerisinde.

Gülümseyerek yüzünü okşadım ve yanağını öptüm. Ferahlatıcı duş jelinin kokusu burnuma geliyordu. Demekki benimle buluşmak için hazırlanmıştı. Elimde olmadan kıkırdadım. Akın hala beni izliyordu. Barışmak için elini tutunca rahatladı. Yan yana yürümeye başladık. İçimden bir ses bugünü mahvetmemem gerektiğini söylüyordu.

"Önce yemek yiyelim sonra sahilde yürüyüş yaparız. Olur mu?"

"Senin yanındayken her şey olur. Hadi gidelim!"

Elimi hızlıca çekip önümden yürümeye başlayınca güldüm ve yetişmeye çalıştım. Birden neşelenmişti. Garip bir şekilde onun neşesi bana da bulaştı. İki adım ilerimde yürüyen, başını bana çevirip gülümseyen, gülünce gözleri kaybolan adama baktım. Akın Koçovalı küçük bir çocuk gibiydi ve ben o çocuğun büyümesini izlemek istiyordum. Her anımda, her saniyemde, başımı çevirdiğim her yerde ondan bir parça görmek istiyordum. Elimi tutmasını ve beni bilmediğim yerlere, hislere götürmesini istiyordum. Hayatın ne kadar kısa ama aynı zamanda ne kadar uzun olabileceğini öğretmesini istiyordum. Elini daha sıkı tuttum.

MetrukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin