TEKLİF

648 41 6
                                    

"Kaldır onu Koçovalı!!"

"Akın hastaneye gidelim"

"Kalksana ulan!! Öldüreceksin kızı bırak!!"

"Akın kalk hastaneye gidiyoruz!!"

Kafamda yankılanıp duran sesleri susturmaya çalıştım. Baş ağrısından çıldırmama ramak kalmıştı. Zihnimde sürekli bir ses ötüp duruyordu. Susturmak için her şeyi yapmıştım ancak işe yaramamıştı. Sessizce titrek bir nefes aldım. Ciğerlerim parçalanacak gibi ağrıyordu. Nefesim soluk borumda tıkanıyor, aşağı inemiyordu.

Tekrar nefes almaya çalıştım. Tekrar, tekrar ve tekrar. Hiçbiri işe yaramadı. Ciğerlerim tıkanmıştı. Başımı kaldırıp olduğum yere baktım. Tavandaki beyaz ışıklar bütün koridoru aydınlatıyordu. Gözlerimi kamaştırıyordu. Burnuma gelen dezenfektan kokusu midemi bulandırmaya başlamıştı. Yavaşça ayağa kalktım ve elimi göğsümün üstüne bastırdım.

Elim... Ellerim... Kan içindeydi. Daha önce çok kan görmüştüm hatta kendi kanımı bile akıtmıştım ama bu... Bedenim korkudan titriyordu. Ellerimi temizlemek için birbirine sürttüm, üstüme sürdüm ama kan gitmiyordu. Başım dönmeye başladığı için lavabonun yerini göremiyordum. Nefes almaya çalıştım. O zaman boğazımı yırtıp geçen, ciğerlerimi parçalayan hava aşağı indi ve bir feryat halinde dışarı çıktı.

Olanların görüntüsü zihnime ulaşmaya başlamıştı. Hilal kucağımdaydı. Buz gibi olmuştu. Nefes almıyordu, konuşmuyordu, gülmüyordu... Nefes almaya çalıştım ve bu sefer beceremedim. Artık hava yok olmuştu, ciğerlerim parçalanmıştı ve kalbim atmıyordu. Benim için hiçbir şeyin önemi yoktu. Karanlıkta kalmıştım.

"Ben seni affettim..."

Hilal'in çınlayan sesini susturmak için duvara yaslandım. Susmuyordu. Sürekli aynı şeyi söylemeye başlamıştı. Bir de arkasındaki şu korkunç uğultu vardı. Neden herkes bir ağızdan konuşuyordu?! Susturmak için başımı duvara vurdum.

"Susun!! Sus!!"

"Anlamadım Akın kim sussun?"

Başımı çevirdiğimde bana meraklı gözlerle bakan Cansu'yu gördüm. Ne olduğunu anlamamış gibi hali vardı. Anlayamazdı. Kimse bu iğrenç sesi ve uğultuları anlayamazdı. Benim zihnim ele geçirilmişti. Elimi başımı vurdum ve sesleri bastırmaya çalıştım. Olmadı. Sonra tekrar vurdum. Daha sert ve daha hızlı. İşe yaramadı. Susmuyorlardı! Ölecek... Ölecek... Katilsin sen... Katil!
"Susun! Susun! Sus!! Sus dedim!!"

Her vurduğumda güçlü çığlıklar büyüyordu ve beni ele geçiyordu. Onlar bağırdıkça ben de bağırdım. Onlar feryat ettikçe ben de ettim. Susmalarını emrettim. Emirlerimi dinlemeleri için daha çok vurdum. Vurdukça daha çok çığlık attılar. Bende daha sert vurdum.

"Akın napıyorsun?!! Dur! Dursana! Zarar vereceksin kendine!!"

"Kes sesini!! Kes! Keseceksin dedim!! Susacaksın!! Sus! Hepiniz susun!!"

"Akın!!"

"Cansu ne oluyor?"

Yanımda duran mavi gözleri görünce çığlıklar daha da büyüdü. Hepsi bir ağızdan "saldır" diye bağırıyordu. Gebert onu!

"Hayır!! Hayır susun!!"

"Bir delimiz eksikti tam oldu!"

Dışarıdaki sesler ve içeridekiler ile karışmaya başlamıştı. Kimin konuştuğunu anlayamıyordum. O korkunç çınlama sesi geri geldi ve uğultuyu bastırdı. Nefes almaya çalıştım. Olmuyordu. Burada hava yok muydu? Koluma birinin dokunduğunu hissedince o tarafa doğru döndüm. Bir an yerde iki büklüm duran Cansu'yu gördüm. Ağlayan gözlerle elime bakıyordu.

MetrukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin