"Erdenetler bizim silah depolarımızın yerini nasıl öğrenebilir?" diye bağırdı Cumali Amcam. Bütün hepimizin üstünde karamsarlık vardı. Çukura saldırmışlardı ve silah depolarını boşaltmışlardı. Kim nasıl yaptı hala bulamamıştık. Daraldığımı hissettim. Yine nefesim kesiliyordu. Kim bunu yapacak cüreti kendinde buluyordu? Bizim mallarımızı, Çukur'dan kim çalabilirdi?
"Mekanların kameralarının hepsi incelensin. Nöbet bekleyenlerle konuşulsun çıkar ortaya. Bağırıp durma Cumali!" dedi babam. Onunda bunalmış gibi bir hali vardı. Yamaç Amcam ise sadece izliyordu. Bir şeyler düşündüğü belliydi. Bir süre sonra herkes sustu ve kahveye sessizlik çöktü.
"Çağatay buna cesaret edemez. Çukura girip depoyu boşaltacak... Bunu onlar yapamaz. Bizden birileri yardım etmedikçe..."
"Ne diyorsun bebe?!"
"Çukur da hain mi var amca?"
"Aynen öyle."
"Kim lan?! Kim yediği kaba pisler?!!"
"Onu da araştırarak bulacağız abi! Akın sen mekan kameralarını incele. Celasun ve Meke siz de adamlarla konuşun o gece depoya kim gelmiş, etmiş öğrenin."
"Emredersin abi."
"Tamam amca."
Celasun ve Meke gittikten sonra kahveye yine sessizlik çöktü. Yerime oturdum ve düşünmeye başladım. Çukurdaki sorunlar yetmezmiş gibi bir de Hilal sorunum vardı. Saçma sapan Hilal sorunum! O gün beni dinlemeden çekip gitmişti. Eğer dinleseydi ona Songül'ün geldiğini görmediğimi ve onu öpmek istediğim için öptüğümü anlatacaktım ama Hilal yine Hilallik yapmıştı.
Bana tokat atmıştı! Akın Koçovalıya el kaldırmıştı! Hala içimde bir yerlerde sinir vardı ama ona kıyamıyordum. O hem kadındı hem de olanları yanlış anlamıştı. Ayrıca onu oyunun içine sürükleyen de bendim. Bu kavga da her türlü zararlı çıkacak olan ben olurdum. O gün yüzünde gördüğüm kırgın ifade aklımdan çıkmıyordu. Bana niye bu kadar önem veriyordu ki? Alt tarafı bir öpücüktü işte! İlk öptüğü erkek bendim sanki! Belki de bendim ama bundan emin değildim.
Olanlardan sonra yanına gitmeye cesaret edemiyordum. Bana bitti demişti. Madem oyunu bitirmiştik, onunla bir işim kalmamıştı. Yine de bazen kendimi "şu an ne yapıyor acaba?" diye düşünürken buluyordum. İş bulabilmiş miydi? Onun gibi birinin iş bulamaması imkansızdı. Bir kere çok çalışkan bir tipti. Elinden her iş geliyordu. İnsanlarla arası iyiydi ve... Güzeldi. Çok güzeldi. Yüzünde saf bir güzellik vardı. Hafif bir makyaj yapsa peşinden koşmayan erkek kalmazdı.
Saf Hilal yine kendine önem vermediği için farkında değildi. Alışveriş merkezinde ona bu yüzden kızmıştım. Bir erkeğe o kadar yakın olamazdı. Saf tarafını kullanıp ona bir şey yapabilirlerdi. Ben hariç çünkü ben ona zarar vermezdim. Kendini kandırma, dedi iç sesim. Hilal hiçte saf değil sadece erkeklerle ilişkiler konusunda beceriksiz. Eğer hayatına biri girerse onu da öğrenir...
İç sesim sinir bozucu olsa da haklıydı. Eğer hayatında ciddi düşündüğü bir adam olursa Hilal bu işleri de öğrenirdi. Yine sinirleniyordum. Onun yanında başka erkek olamazdı. Yani şimdilik... O benim sevgilimdi sonuçta değil mi? Sahte sevgilim. Kendime bunu sıkça hatırlatıyordum ama farkında olmadan Hilal'i sahiplenmeye başlamıştım. O benim tek arkadaşımdı. Ayrıca artık sahte bile olsa sevgilim değildi çünkü ayrılmıştık. Keşke ayrılığımızda sahte olsaydı!
"Hayırdır lan Akın? Ne daldın gittin öyle?"
"Yok bir şey amca..."
"Var bir şey var. Anlat bakayım." dedi Salih Amcam. Göz ucuyla onlara baktım. Belki yardımları dokunabilirdi. Sonuçta onlarda evliydi ve eşleriyle kavga ediyorlardı. Benim Hilal'i geri kazanıp oyuna sokmam gerekiyordu. Songül'e aramızda sorun yok demiştim. Bizi aşırı kıskanmıştı. Bu yüzden devam etmeliydik. Nefes aldım. Sanırım şimdilik en iyi çözüm amcamlara akıl danışmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metruk
Fanfiction"Sen Akın Koçovalı aynı karşımızdaki metruk bina gibisin. Yıkık döküksün, çökmek üzeresin, terk edilmişsin ama içinde bir yerlerde yaşanmışlık var." dedi genç kız ve yanında duran adama baktı. "Hayır... Benim içimdeki yaşanmışlık değil. Yalnızlık. S...