Demir kapıyı açtım ve içeri girip elimdekileri yere bıraktım. Ben erkenden kalkmış koşuştururken Akın hala uyuyordu. Normalde bu saate kadar asla yatmazdı. Erkenden kalkar ve koşuştururdu. Bugün nesi vardı böyle? Sessiz adımlarla yatağa gittim ve yanına uzandım. Dün gecenin mükemmel hissi içimi kıpır kıpır ediyordu. Akın yanımdaydı ve benimleydi. Geriye kalan her şey bir şekilde düzelirdi. Düzelmek zorundaydı.
Elimi sakallarının üzerinde gezdirdim. Biraz huysuzlansa da uyumaya devam ediyordu. Yüzünün her kıvrımını inceledim. Tekrar hatırlamak ister gibi, sanki unutmuşum gibi... Ne kadar uzun zaman olmuştu? Bir ay veya iki ay mıydı?Bize uzun zaman gibi gelmişti ama daha kısaydı. Bu kısacık zaman içinde Akın'ın yüzünde kesikler, göz altında morluklar ve yaralar meydana oluşmuştu. Yüzünü okşamaya kıyamadığım adam ne hale gelmişti?
Onu yalnız bırakmıştım. Sadece ben değil herkes bırakmıştı ve Akın karanlıkta kalmıştı. Ne zaman yalnız kalsa ilk zarar verdiği kişi kendisi oluyordu. Canını hiç düşünmüyordu. Aklında olan tek şey karanlıktan kaçmaktı ve bu uğurda yara alıp duruyordu. Yüzünü incelemeyi bıraktıktan sonra yaklaşıp öptüm. Önce yanağından sonra dudağından... Tadını çıkarmak ister gibi yavaşça.
Uzaklaştığında Akın gözlerini açtı ve şapşal bir gülümsemeyle beni izlemeye başladı. Bakışlarını bile özlemiştim. Hafifçe gülümsedim ve kollarının arasında girdim. Hala sıcacıktı.
"Günaydın sevgilim..."
"Tünaydın olacak o... Öğlen oldu Akın Bey."
"Mükemmel bir rüya görüyordum. Kalkmak istemedim."
"Hmm nasıl bir rüya?"
"Sen vardın... Ben... Bir de çocuklarımız."
"Çocuk mu? Koçovalılara gelecek bir torun mu?"
"Evet."
"Allah korusun!"
"Niye öyle dedin ki şimdi?"
Ona ciddi misin ifadesi attıktan sonra yataktan kalktım. Benim aksime o hala yatmaya çalışıyordu. Kolundan tuttum ve onu da kaldırmaya çalıştım. Ne ara bu kadar ağırlaşmıştı bu çocuk?!
"Akın kalk hadi! Kahvaltı yapalım!"
"Uykum var!"
"Kaç saattir uyuyorsun! Kahvaltı hazırlamaya gidiyorum. Döndüğümde kalkmış ol!"
Birlikte zorla kahvaltı ettikten sonra Akın'ı banyoya girmeye zorladım. Dün geceden sonra kesinlikle duş alması gerekiyordu. Ona kalsa yatağa gidip akşama kadar orada vakit geçirmemizi isterdi ama ben kaçmıştım. Delirmişti herhalde! Bütün gün birlikte... Tamam dün gece çok güzeldi ama her şeyin bir sınırı vardı. Hamile kalmak istemiyordum ve bu yüzden korunmuştum. Aptal değildim böyle şeyleri öğrenmiştim. Eğer yanlış bir durum olursa annem beni gebertirdi. Aslında dün gece annemi arayıp bir sürü yalan söyleyip gece için izin almıştım ama bugün olmazdı. Eve gitmezsem annem işkillenirdi ve özgürlüğüme darbe vururdu. Düşüncelerime ara vererek banyoya girdim. Akın köpüklerin içinde yatıyordu.
Öylece durmuş beni izliyordu. Ne düşünüyordu veya ne istiyordu hiçbir fikrim yoktu. Sessizce yanına gittim ve içimden geleni yaptım. Elime biraz şampuan döküp ıslak saçlarını yıkamaya başladım. Görmeyeli saçları baya uzamıştı. Açıkçası bu hali hoşuma gitmişti ama Akın'ın rahat edemeyeceğini biliyordum. Büyük ihtimalle yakında kestirirdi.
Parmaklarımı saç derisinde masaj yaparak gezdirdim. Gözlerini yakmamaya dikkat ediyordum. Bir de sızlanmalarıyla uğraşamazdım. Saçlarıyla işim bittikten sonra kenardaki life uzandım ve sabunladım. Akın için özel kokulu sabunlardan almıştım. Cildine iyi gelecekti. Astımına da zararlı değildi. Göz ucuyla ona baktığımda gözlerini kapattığı gördüm. Ne söylersem itaat ediyordu. Off çok tatlıydı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metruk
Fanfiction"Sen Akın Koçovalı aynı karşımızdaki metruk bina gibisin. Yıkık döküksün, çökmek üzeresin, terk edilmişsin ama içinde bir yerlerde yaşanmışlık var." dedi genç kız ve yanında duran adama baktı. "Hayır... Benim içimdeki yaşanmışlık değil. Yalnızlık. S...