Önünde duran atın kafasını okşadı ve yanına gelen adamı dinlemeye çalıştı. Adam işle ilgili birkaç şeyden bahsediyordu ama aklı başka yerdeydi. İçinin bunaldığını hissetti. Belki de birkaç gün uzaklaşmalıydı. Dayısının emri aklına gelince yapamayacağını hatırladı. Asla ayrılma demişti dayısı. Burayı yönetmen gerek.
"Pars... Beni dinliyor musun?!"
"Ne?"
"Dayın diyorum yakında dönebilirmiş."
"Haberim var."
"Tamam o zaman. Arık Böke ne dedi peki?"
"Hiçbir şey. Depodaki mallarla alakamız olmadığını biliyormuş falan... Saçmalıyor işte."
Atı sevmeyi bıraktı ve sigarasını yakarak ağılın çıkışına doğru yürümeye başladı. Tunç arkasından geliyordu.
"Akın meselesini ne yapacaksın?"
"Düşünüyorum."
"Neyi bekliyorsun Pars?! Saldıralım işte. Gebertelim herifleri."
"Bir sik bilmeden konuşup durma Tunç. Ben aptal mıyım?! Var bir bildiğim. Dayımı çiğneyemem."
"Yanlış yapıyorsun abi! Dayını..."
Öfkeyle onun mavi gözlerine baktı. Yüz kere söylemişti ona ama hala aynı şeyi yapıyordu. Tiksiniyordu o kelimeyi duymaktan. Bu herifle arasında bağ olmasından bile tiksiniyordu. Öfkelendiğini hissetti.
"Özür dilerim Pars... Ben..."
"Sen... Haddini bileceksin! Ben senin abin değilim! Duydun mu?!! 20 senedir kavrayamadın gitti!!"
"Özür dilerim."
"Siktir et. Var mı başka bir şey?"
"Bir de şey Kırlangıç..."
"Ne yaptı yine? Emanetleri verdi mi?"
"Vermiş ama Hilal kabul etmemiş. Sonra şey olmuş..."
"Ne olmuş Tunç?!"
"Birlikte gece klübüne gitmişler."
"Ne?"
Kendine engel olamadı ve kahkaha attı. Ne yani o küçük kız tekrar kulübe mi gitmişti?! Saçmalığın daniskasıydı. Tekrar güldü. Hayatında hiçbir şey bu kadar komik gelmemişti.
"Sonra Hilal sarhoş olmuş ve Kırlangıç onu kaybetmiş. Bulunca nereye gittiğini merak edip takip etmiş."
"Nereye gitmiş?"
"Çukur'a dönmüş ama yolda bir ara sahile sapmış ve denizi izlemiş."
"Özlemiş demek..."
"Neyse sonra Çukur'da ki Koçovalıların kahvesine saldırmış ve Akın bunu alıp metruk bir binaya götürmüş. Gizli sığınak gibi bir yermiş."
"İyi iş çıkarmış ama Hilal'i sarhoş etmenin bedelini ödeyecek. Sen ilgilenirsin."
"Emredersin Pars. Bir şey daha..."
"Ne var?!"
"Çukur'a neden saldırmıyoruz?"
"Çünkü onları yok edersek Erdenetleri yok edemeyiz."
"Nasıl yani?"
"Erdenetler zayıflıyor ve bu kimin sayesinde? "
"Anladım. Yani onlar birbirini yerken sen de onları avlayacaksın."
"Aynen öyle. Kırlangıç emanetleri vermiş mi?"
"Hayır. Hala arabada."
"Güzel... Kendi işimi kendim hallederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metruk
Fanfiction"Sen Akın Koçovalı aynı karşımızdaki metruk bina gibisin. Yıkık döküksün, çökmek üzeresin, terk edilmişsin ama içinde bir yerlerde yaşanmışlık var." dedi genç kız ve yanında duran adama baktı. "Hayır... Benim içimdeki yaşanmışlık değil. Yalnızlık. S...