A

566 28 42
                                    

İLK BÖLÜM: Kabuslarımız uyanıkken yaşadığımız stres ve endişenin yansımalarıdır.


"Alev, hadi aç kapıyı. Misafirler arkandan konuşmaya başladı bile. Gelin neden gecikti diye sorup duruyorlar. Teknik bir sıkıntı oldu diye yalan söylemem gerekti." Dolu dolu olmuş gözlerimi kapıya çevirdim. Annemin sinirli sesi karşısında ellerim titremeye başladı. İçimde amansız bir korku vardı. Allah'ım nolur bugünü kazasız belasız tamamlayayım. Allah'ım nolur! Yer yarılsa da içine girsem keşke. Salona geri dönmek istemiyorum. Ölmek istiyorum. Tam şu an ölmek istiyorum.

"Alev, bunca insan burada senin için bekliyor. Aç kapıyı yoksa çok fena olacak!" Annemin sesi o kadar yükselmişti ki sanki aşağıdaki kalabalık onu duymuş ve beni ayıplamaya hazırlanıyormuş gibi ürktüm. Önce kafamdan aşağıya sıcak sular döküldü, haşlandım. Sonra soğuk bir hava dalgası çöktü içime, sızladı. Mide bulandırıcı bir hisle kaplanmıştım. Nabzım milyon saniyede bir atıyordu. Sanki içimde bir şeyler kendi ayaklanmasını başlatmıştı. Bedenim artık benim değil, kontrol edemediğim duygularımın emrindeydi. Bundan çok korkuyordum. Dışarı çıkmak ve verdiğim yanlış kararla yüzleşmek istemiyordum. Sanki gözlerimi kapatıp orada olduklarını inkar etsem her şey çözülecekmiş gibiydi. Elim ayağım daha çok birbirine dolaşırken olduğum yere çömeldim. Ayaklarımı kendime çekip sıkıca kendime sarıldım.

  Annem bana kızmamalıydı. İsteklerini yerine getirmeliydim. Onun bana hatırlatmasına mahal bırakmadan ben öncesinde kestirip her şeyi kusursuz bir şekilde gerçekleştirmeliydim. Neden böyleydi bu, bilmiyorum. Bana, bize böyle olması öğretilmişti belki de. Anneler her zaman doğru olanı bilir. Yavrularının iyiliğini isterler. Mik mik mik.

"Kızım," Babamın sesini duyduğumda bir an olsun rahatlayacağım sandım ama sonraki cümleleri ile dumura uğradım. "Beni hayal kırıklığına uğrattın. Sana her zaman ne kadar destekleyici olduğumu biliyorsun. Seni okutabilmek için..." Nutuk başlarken elimi kulaklarıma kapatıp yüzümü yere gömdüm. Biliyordum ben bu şarkıyı. Ezbere söylüyordum. Sevmediğim bir mesleği yapmamın nedeni buydu. Vefa borcu. Bu yüzden gecemi gündüzüme katarak çalışıyor ve bu yüzden bütün bir gençliğimi heba ediyordum. Sessiz fedakarlıklar seçenek bırakmıyordu bana. Birilerinden istemediğim halde gördüğüm iyilikler içinde boğuluyordum.

"Hayatım?" Kimdi bu? Bir erkek sesi? Müstakbel eşim olabilir mi? "Seni bekliyorum." Ses az öncekinden daha fazla yaklaştı kapıya ve belli ki birilerinden çekinerek fısıldamaya başladı. "Bir kalbin olduğuna inanmak istedim ama sen bu'sun, Alev. Göğüs kafesin örümcek ağları ile dolu. Kimseyi sevemezsin. Sevmeye layık son kişisin." Neyin nesiydi bu, ben gibi konuşan adam? Bir kalbim olmadığını söylüyordu ama sanki mevzu bahis olan organımı incitmişti. "Sen şiir okuyan adamlarla değil, gerçeklerle evleneceksin. Kuluçka makinesi olacaksın." Öfke ile kabardım ama öfkem, bu bataklığın içinde beni daha da derinlere çekti.

   Küçülmek istedim. Eriyip yok olmak... Yetişkinlerin ulaşamayacağı yüksek bir rafa kaldırılmak... Nefes al, Alev. Nefes al. -Sen neleri başardın, buradan da kaçmayı becereceksin. -Sussana, ben işe yaramaz bir çöp tenekesiyim.

"Alev!" Rimeli akmış, fersiz gözlerimi cama çevirdim. Cengiz bir merdivenin üzerinde, ortama abes düşecek bir şekilde turuncu bir eşofman takımı giyinmiş, dirseğini cama vurarak ilgimi çekmeye çalışıyordu. "Buradayım." Onu fark ettiğimi görünce gülümsedi. Hira'mda sabah oldu sanki. "Bora'da burada. Aşağıda, merdiveni tutuyor."

   Ona acı bir gülümseme sundum. Kendimi yaşlı ve çok yorgun hissediyordum. Sanki tüm dünya ile savaşmış gibiydim. Bu savaşta harabeye dönen yine ben olmuştum. Parlak enerjisine yakışmıyor ve kendimi ondan geri çekmek zorunda hissediyordum.

ABC / Ayakta Kalma RehberiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin