H

116 13 43
                                        

Bölüm 8: Büyümek, gizli gizli ağlamaktır.

Bölüm Şarkıları:
Erkin Koray - Fesuphanallah
Sezen Aksu - Küçüğüm

**

   Salonumuzda yıllar önce spotçudan çok uygun bir fiyata satın aldığımız üçlü kanepe durur. O kanepenin dili olsa galiba şey derdi: Kalkın gidin yav. Benim de içimi şişirisiniz. Onu Urfa şivesi yaparken hayal ediyorum. Galiba satıcı abi bu şive ile konuştuğu için onu da Urfalı zannediyorum. Ya da kendisi şey de diyebilir: Çok göt görmüşem fekat bu kadar dert, vallah canına yandığım, görmemişem.

"Arkası gelmez dertlerimin bıktım illallaaaaah."

"Vallahi ben de bıktım. Erkin Koray bu şarkıyı senin kadar söylememiştir, kardeşim."

Bora, Cengiz'in söylenmelerini umursamadan devam etti. "Biri biterken öbürü de başlar, vermesin Allaaah."

   İkisi kanepenin en uzak iki ucuna kendilerini salmış bir şekilde oturmuşlardı. Bora'nın elinde telefonu vardı. Muhtemelen Pubg oynuyordu. Cengiz ise elindeki on kiloluk ağırlık aletini bir sağ eline bir sol eline geçirip duruyordu. Bense... Tekli koltuğa ters oturmuş kafamı aşağı sallandırırken TV'deki çizgi filmi seyrediyordum.

"Böyle gelmiş böyle gidecek, korkarım vallaaaah. Yok mu çaresi dostlar fesuphanallaaaah."

"Bora sen annene bir şey dedin mi?" Dedim ağzımdaki sakızın ucunu tutup çekiştirerek uzatırken.

"İş görüşmesinin sonucu için mi diyorsun? Yok söylemedim. Aramalarını cevaplamayınca anlamıştır."

"Doğru diyorsun. Bugün aramadı zaten seni. Tahmin edip üstelemek istememiştir Neriman teyzem." Sakızı tekrar ağzıma atarken gözleri ellerimde takılı kaldı bir şey söylemek istercesine ama umursamadım.

   Az sonra zil sesi duyuldu. Birbirimize baktık feri dönmüş gözlerle. Hiçbirimiz kalkıp kapıyı açmak için gönüllü değildik. Bayraklar yarıya inmişti bizde. Enerjilerimiz sömürülmüştü. Yarı enerjisi bile bizden daha çok ampul aydınlatabilecek olan Cengiz'e doğru uzattım ayağımı, öylece baş aşağı dururken. Bacaklarım on santimetre daha uzun olsa baş parmağımla başını okşayabilirdim. Gelin görün ki yapamıyordum.

"Cengiz, kapı çalıyor." Dedim yerimden milim kıpırdamazken.

   Eşofmanlı çocuk gözleri tavandayken derin bir nefes verdi. "Bora kapı çalıyor." Pas dalin kokulu arkadaşımıza atılırken ona döndü bakışlarımız.

   Bora, gözleri telefonunda, parmakları hızlı hızlı ekrana dokunurken konuştu. "Hım, kimmiş?" Onaylamazca başımızı salladık.

   Cengiz, zilin üçüncü kez çalınmasına dayanamayıp ayağa kalkarken ev halkı tarafından şehri kurtarmış kahraman edasıyla övgüler aldı. "Aslansın be Cengiz." "Evimizin powerbank'i o bizim." "Minik jeneratörümüz."

"Buyurun, Bünyamin Bey." Cengiz'in sesinden adını duyduğum şahıs üzerine istemsizce koltuğa yapışıp kendimi yukarı çektim. Ardından ayağa kalktım. Hafif bir denge sorunu yaşarken terliklerimi bulmaya çalıştım yerde. Bora gözleri telefondayken "Yine aidat, tadilat, cart curt diye para isterse kendimi tutamam iki laf ederim." Dedi. O kadar haklıydı ki...

   Bünyamin Buyur, emekli bir askerdi. Fakat emeklilikten sonra pek evinde oturamamış, kendine yeni işler bulup durmuştu. Bir dönem içinde bulunduğumuz mahallenin de muhtarlığını yapmıştı. Bu aralar, yaşı altmış beşi geçince çocukları ve ailesi tarafından uğradığı baskılar nedeniyle zoraki bir emeklilik hayatı yaşıyordu. Tabii, apartman yöneticiliğine seçilene dek. Yaklaşık iki yıldır o yönetiyordu apartmanı ve bundan memnun olduğumuzu söyleyemezdik. Sürekli eli ensemizde geziyor, her hafta getirdiği başka bir ıslahat fikri ile bizden para topluyordu. Allah'ı var, binayı değiştirip güzelleştirmişti ama biz de öğrenciydik yani. Cebimiz delikti. Her kapıyı açtığımızda kapının arkasındaki Bünyamin Bey'dir ve bizden para isteyecektir diye geriliyorduk.

ABC / Ayakta Kalma RehberiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin