Otuz

6K 313 8
                                    

30. Bölüm | Yalnız Kalmak


Gözlerimin yanması beni durdurmadı. Gözyaşlarım oluk oluk aktı ve yanaklarımı ıslattı. Kendimi hiç olmadığım kadar kötü hissediyordum. Normal hissetmiyordum çünkü akranlarım kaçırılmamıştı. Ya da bekaret testine maruz kalmamışlardı. Kalbimi açtığım, sırtımı hiç düşünmeden yasladığım insan güvenimi boşa çıkarmıştı. Yaptığı şey beni yakıp kavuruyordu.

Biradan nefret ederdim ama bir saatten beri bana eşlik eden tek şey alkoldü. Bir saatten beri Ada'nın gelmesini bekliyordum. Ona ulaşmak kolaydı ama yanıma ulaşması İstanbul şartlarında çok kolay olmamıştı. Elinden geldiğince erken geleceğine söz vermişti. Ada'yı uzun yıllardır tanıyordum, söz verdiği zaman kesinlikle tutardı. Ayrıca şimdilik yalnız kalmak iyiydi.

Ancak...

Düşünmek beni boğuyordu. Sanki yıllarca beynini kullanamayan deli bir insan gibi yaşamıştım da sonradan aydınlanmış gibi hissediyordum. Sanki daha önce hiçbir şeyi böyle düşünmemiş gibi karanlıktaydım. Ruhumu daralıyordu. Her açıdan kısıtlandığımı hissediyordum. Nefesimin yetmediğini hissettiğim zamanda soluklanmaya başladım. Bacaklarım daha fazla beni taşıyamadı, tekrardan yere çöktüm.

Market poşetinde duran şişelerden birini elime aldım. Acı tat boğazımdan kayarken gevşemeye çalışıyordum. Bunu eve gidip saç diplerimden, ayak parmaklarıma kadar kaynar bir suda kalarak da halledebilirdim. Ancak şu anda burada oturup manzara karşısında içmek daha iyi hissettiyordu..

"Neden hiçbir zaman bana yardım etmedin!" Gökyüzüne bakıp bağırdım.

"Neden hiçbir zaman benimle olmadın? Neden yanımda değilsin!"

Elimin tersi ile ağzımı temizledim. Saçlarım berbat bir haldeydi. Biraz terlemiş olduğumdan dolayı yüzüme ve alnıma yapışmıştı. Şişeyi olduğum yere bıraktıktan sonra kendime yasladım. Her zaman kolumda bulundurduğum telefon telini andıran tokalardan birini aldıktan sonra saçlarımı çok sıkı olmayacak şekilde topladım.

"Onu durdurabilirdin! O güç sende vardı ama yapmadın!"

Gözlerimi kapayarak acı tadın boğazımdan kolaylıkla kayıp gitmesine izin verdim. Tamamen aptal gibi davranıyordum. Evet, delirmiştim. Karşı geliyordum, büyük bir inkardaydım. İnançsız bir kız değildim. Sadece şu anda mantıklı düşünemiyordum.

"Ada... Neredesin!" diye inledim. Hala pek kolay nefes alabildiğim söylenemezdi. Hala zorluk çekiyordum.

Karşı cinslerime karşı ilk imtihanım hiç şüphesiz Ada olmuştu. Hera gibi değildim. Küçükken daima erkeklerden korkardım. Asla Hera kadar güçlü olmamıştım. O korkusuzdu. Yiyeceği her haltı hiç düşünmeden yapardı. Ben kız kavgalarına bile girmek istemezken o çok rahat bir şekilde erkek kavgalarına giderdi.

Gülümsedim.

Zaten Ada'yı da ilk o zaman tanımıştım. Komşumuz olmamıza rağmen hiç konuşmuyorduk. Zaten bende de pek erkek sevecenliği olmadığı için de hep Hera ile takılmayı tercih ederdim. Gerçi onunla birlikteyken kızlarla birlikte olmak kolay değildi. Hiçbirini sevmezdi. Gıcık tipler olduğunu düşündüğünden onlarla pek anlaşamazdı.

"Hera!" diye tiz bir ses çıkardım. Ancak beni dinlemeyeceğini biliyordum. Her zamanki Heralığını konuşturacaktı yine. Kavga edecekti. Beni dinlemeden gidecekti. Üstelik bir erkek kavgasına.

"Hayır. Bu kadarı fazla. Buna izin veremem."

"Ben büyüdüm Mina. Artık daha güçlüyüm." diye karşılık verdi bana. Söyledikleri benimde kıkırdamama neden olurken kafamı iki yana salladım.

"Hera! Daha on olmadık."

Dediklerimi umursamadan beni çekelemeye başladığında peşinde sürükleniyordum. Oturduğumuz sitedeki çocuk parkına geldiğimizde durduk. Etrafımızda bizim yaşlarımızda çocuklar vardı. Kimileri oyun oynuyorken kimileri de bir halka oluşturmuş bekliyorlardı.

"Öncelikle, ileride baba olmak istiyorsanız, Mehmet'ten özür dileyeceksiniz!" diye bağırdı Hera. Ben de hemen arkasındaydım zaten. Kesinlikle korkak bir tip değildim. Sadece kavgalardan pek hoşlanmazdım.

Karşı evde oturan bakkalın çocuğu Taner bir kahkaha attı. "Hera... Şu asabiyetine ayrı bir bayılıyorum, güzelim." diye atladığında bu kadarını beklemiyordum. Tamam. Burada yaşayan herkes bilirdi. Taner Hera'ya aşıktı ama resmen ateşle dans ediyordu.

Hera, "Güzelim ha!" diye tiz bir çığlık sesi çıkardığında, ellerimi ağzıma götürdüm. "Bunu anneni aldatan babandan mı öğrendin?" Hera, Taner'in kasıklarına bir tekme savurduğunda iki büklüm bir şekilde yerde kıvrandı. Üzerine atladığında elimi ağzıma götürdüm. Diğer çocukların hiçbir şey yapamaması üzerine Hera'nın yanına çöktüm. Onu çekelemeye çalıştıkça hiçbir işe yaramadığını fark ediyordum. Etrafıma bakındığımda karşıda duran bir çocuğu gördüm.

"Yardım et!"

Çocuk koşarak yanımıza geldiğinde, Hera'yı Taner'in üzerinden ayırabilmişti. Hera mahvolmuştu. Saçı başı gitmiş bir haldeydi ama Taner'in yüzü sıyrıklarla doluydu.

Hera'yı parktaki banklardan birine zorla oturttum. O sırada bize yardım eden çocuk da gelmişti. "İyi misin?" diye sordu Hera'ya. Hera, birden şiddetlenip ismini bilmediğim çocuğun yakasına yapıştığında, "Niye beni ayırdın ha!" diye bağırdı.

"Yeter!"

"Yardıma ihtiyaç varmış gibi gözüküyordu... Bu arada ben Ada." dedi gülümserken.

Elimi uzattım. Gülerken gözlerinin içi gülüyormuş gibiydi. "Ben de Mina."

"Mina!" diye bir ses duyduğumda gözlerimi açtım. Sonunda gelebilmişti.

Nefesini boynumda hissetmeye başladığımda, varlığını daha da yakından hissetmek istedim. Ona daha sıkı sarıldım. Şu anda beni güvende hissettireceğini bildiğim tek kişi olduğu için ona sarılmaktan başka bir şey istemiyordum. Saatlerce böyle kalabilirdim. En yakın arkadaşlarımdan birinin omzunda hıçkıra hıçkıra ağlayarak günümü kapatabilirdim.

"Her neyse, geçecek. Sakin kal. Mina! Benimle kal. Gözlerini kapatma!"

"Ada..." diye inledim. Konuşmak için kuruyan dudaklarımı araladım. Biraz çatlak olduğu için, acıyorlardı. Yanıyorlardı.

"Ada! Beni bırakma!"

-

Hayatımı Değiştiren Sen 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin