Hyunjin'den
Eğer kalbinin nerede olduğunu bilmek istiyorsan, düşüncelere daldığında aklının nereye gittiğine bak demiş Vi Keeland. Hiçbir şey olmazken, zihnim içinde yeller esen bomboş bir arsayken bile gözlerimi her kapattığımda, her açtığımda, ciğerlerimi dolduran her nefeste, dudaklarımdan dökülen her kelimede, söylemek isteyip de bir türlü zincirlerini kırıp dilimden özgürlüğe kavuşamayan her cümlede, döktüğüm ve gözlerim kuruduğu için dökemediğim her yaşta, kalbimin attığı her saniyede, tenimin her noktasında, kaburgalarımın içinde, göğüs kafesimin sardığı kalbimde, etimde, kemiğimde, tenimde, iliklerimde...Tanrı'nın bana bahşettiği her uzvumda, her anımda, ömrümün başında, sonunda, şu anında ben onu düşlüyordum. Tüm zerrelerime işlemişti benliği. Kör olsam, onu hiç görmemiş olsam yine hayali belirirdi zihnimde. Ben artık kendim olmaktan çıkmıştım, ben ona ait olmaktan da çıkmıştım. Kanıma karışan sıvılarıyla, tenime sinen kokusuyla, dudaklarıma konan dudaklarıyla, bedenimin her yanını keşfe çıkan elleriyle, kapalıyken bile bana bakıyormuş gibi hissettiren gözleriyle...Ben ben olmaktan çıkmıştım. Ben ona ait olmaktan çıkmıştım. Ben o olmuştum.
Ben O'ydum.
O ben'di.
Biz iki farklı bedendeki, iki farklı isimdeki, iki farklı tendeki aynı kişilerdik. Tanrı bedenlerimizi farklı topraklardan yoğurmuş fakat bize aynı ruhu ikiye bölüp üflemişti. Birbirimizi bulup tamamlayalım, tek bir kişi olalım diye yarım bırakmış gibiydi. Ve biz şimdi birdik. O bendim, ben oydum. Biz birdik, biz birbirimizindik, biz tek kişiydik, aynıydık...
Başımı kar kadar beyaz, kar kadar saf, kar kadar temiz göğsünde dinlendiriyordum. Kulağımın altında şimdiye kadar duyduğum en tatlı, en güzel melodi çalışıyordu. Kalplerimiz bir atıyordu, aynı anda, aynı hızda, aynı şiddette... Göğüslerimiz aynı anda inip kalkıyordu. Nefeslerimiz aynı anda birbirimizin tenini yokluyordu. Uyuyordu. Yeni doğan bir bebeğinki gibi derin ve huzurla uyuyordu. Güzeldi, görüp görebileceğiniz en güzel şeydi. Şey diyorum çünkü onu tabir edecek bir kelime ne yeryüzünde, ne gökyüzünde, ne de evrenin herhangi bir köşesinde yoktu. İnsan değildi, bir sihirbaz yahut melek hiç değildi. Bütün bu tanımların dışında, kelimelerin kifayetsiz kalacağı, yalnızca hislerin açıklayabileceği bir varlıktı. Hisler...
Ona olan hislerim yüksek bir dağdan yuvarlanan küçük bir kartopu gibiydi. Zaman geçtikçe, ilerledikçe, önüne gelen her şeyi üstüne katıyor, büyüdükçe büyüyordu. Küçük bir kartopundan koca bir çığ halini almıştı. Ve artık önüne çıkan her engeli bu uğurda yerle yeksan etmeye hazırdı. Korkutucuydu, bu kadar büyük bir hissi içinde taşımak korkutucuydu. Damarlarım patlayacak gibi oluyordu onu düşündükçe. Damarlarım patlayacaktı. Kemiklerimi un ufak edecekti bu aşk. Tenim yanacaktı, yanıp kül olacaktı tenim. Delirecektim, deliriyordum. Onun için, aşkım için, dudakları için... Ölecektim.
Bu aşk ölüm sebebim olacaktı.
Olsundu.
Umrumda değildi. Onun yanındayken hiçbir şey umurumda değildi. Dünya gözümün önünde yıkılsa ben yine onu izlerdim. Benim dünyam oydu. Ben onu izlerim, benim dünyam o.
O benim dünyam.
O benim.
O benimdi...Rüya gibiydi, hatta rüya olamayacak kadar güzeldi. Ondan söz aldığım gün, bana söz verdiği gün sözünü tutmayacağını biliyordum aslında. Her gün onu izledim. 10 yıl boyunca ben her gün onu izledim. Sabah 8'de abisinin elini tutarak okula giderdi. Okullarımız farklı olduğu için lanetler okurdum sürekli. Çoğunlukla kaçardım zaten okuldan. Okul önemli değildi, önemli olan oydu. Onu görmemdi, gülüşünü görmekti asıl önemli olan. Annemin ölümünden sonra boka saran hayatımda gülüşünü görüp mutlu olmaktı önemli olan. Beni hayatta tutan oydu. O siktiğimin bölgesinde, her tarafı buram buram annemin kanı kokan bölgede kalmaya devam etme sebebim oydu. Her gün annemin katiliyle aynı evde yaşamaya katlanma sebebim oydu. Her gece kabuslar görerek, soğuk terler dökerek yatağımdan fırladığımda hayalini kurarak tekrar uykuya dalmamı sağlayan oydu. Hayatımı bana o vermişti, beni ölümün elinden, beni isyanın elinden, beni cinayetin elinden, beni korkunun elinden, beni nefretin elinden...Beni kurtaran oydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Omegaverse | Hyunlix
Fanfiction'Artık sözünü tutma zamanın geldi Felix.' Yan shipler: Minsung, Chanchang, Seungin 1#Straykids/170122 4#Felix/180122