Uyumuştuk. Aslında sadece o uyumuştu, ben onu izlemiştim. Dedim ya benim için o yanımdayken göz kırpmak bile günahtı. Kirpikleri hareketlendi. Her kıpırdayışında ok olup yüreğime saplanan kirpikleri hareketlendi. Gözlerimi kırpmadım, gözlerim acıyordu ama bir salisesini bile kaçırmamak için gözlerimi kırpmadım. Kapakları aralandı, irislerinin siyahı göz bebeğine karışmıştı. Gözlerinde yuvarlak iki küçük obsidyen taşı vardı. Gözleri güzeldi.
'Sen...' dedi uykulu sesiyle. Sesi görüntüsüne ne kadar da zıttı böyle! Onun bu insanüstü, meleksi görünüşünün altında incecik, yumuşak bir ses beklerdi herkes. Oysa o kalın ve Dünyanın en derin okyanusu Pasifikten bile daha derin bir sese sahipti. Sesine bitiyordum. Sesi kulaklarıma doluyordu. Sesi kulaklarımdan zihnime akıyordu. Mümkün değildi ama sesi kanıma karışıyordu. Sesi güzeldi.
'Ne zamandır uyanıksın?' Diye sordu.
Bana sevgilim dediğin andan beri uyanığım, sevgilim. Kokunu içine çektiğim andan beri, bedenlerimiz temas ettiği andan beri, benim olduğun, senin olduğum andan beri...
Bilmiyordu. Onun yanındayken değil uyumak, ondan başka bir şey düşünemeyecek hale geliyordum ve o bunu bilmiyordu. Onu saf, temiz bir tutkuyla sevdiğimi sanıyordu. Halbuki duygularım kirliydi. Duygularım kanla lekelenmişti, duygularım tehlikeliydi. Bilmiyordu ve bu yüzden seviyordu beni. Bilseydi sevmezdi.
Bilmemeliydi.
Gerçek beni asla tanımamalıydı. Kaçardı, kaçarsa ölürdük. Artık birdik, ayrılamazdık. Ayrılmamız bir bedeni ortadan ikiye bölmek gibiydi. Ölürdük.
Bu yüzden yaptım.
Bu yüzden akıttım zehrimi boynuna. Bu yüzden mühürledim ikimizi. Bu yüzden ellerimizi kilitledim ve anahtarı okyanusun en derinine gömdüm. Benden gidemesin diyeydi, beni terk etmesin...Çünkü biliyorum, edecekti.
Beni bırakıp gidecekti.
Kokutacaktım onu. Nefret edecekti benden. İstemeyecekti elleri kanlı bir adamın aşkını. Sevdiği, gönlünü verdiği, hayatını emanet ettiği kişinin ölüm olmasını kaldıramayacaktı.
Kaçacaktı.
Kaçarsa ölürdük. Ölmek istemiyordum. Ölürsem ölürdü ve ben ölmek istemiyordum. Yaşatmak istiyordum onu. Hiç girmemeliydim aslında hayatına. Olmasam daha huzurlu olurdu. Ama bencildim. Ölüyordum ve ölümlerimin ardı arkası kesilmiyordu. Öldürmek istiyordum ve bu arzum asla dinmiyordu. O olmasa içimdeki canavar çoktan bu dünyayı yeryüzünün cehennemi yapmıştı. O olmasa binlerce insanın kanını dökerdim ben. Toprağı kırmızıya boyarken yarattığım esere gururla bakardım. Susuzdum, dudakları dudaklarımı sulamasaydı kan içerdim kana kana.
Açtım, sevgisi kalbimi doyurmasa aldığım canlarla doyururdum karnımı.
Boşluktum, güzelliği doldurmasaydı zihnimin her köşesini, hücrelerime ölü ruhlar koyardım ben.
Ölümü istiyordum. Ölümü isteyen yanımı öldürmek istiyordum. Ama ben ölümdüm. Tüm yanım ölümdü, onu öldüremezdim. Ölümü öldürmek kendimi öldürmek demekti. Ölümü öldürmek sevgilimi öldürmek demekti.
Sevgilim...
'Çok olmadı uyanalı ' dedim. Yalan söyledim. Ona hep yalan söylemiştim, ben Yalandan ibarettim. Asla kendim gibi davranmamıştım, asla ben olmamıştım. O, ben sandığı kişiye aşıktı. O kibar, çocuksu ama güçlü olan Hyunjin'e aşıktı. Ben kibar değildim. Çocukken bile çocuk olamamıştım. Ama güçlüydüm. İçimde bastırırken bu denli zorlanmamdan biliyordum ne kadar güçlü olduğumu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Omegaverse | Hyunlix
Fanfiction'Artık sözünü tutma zamanın geldi Felix.' Yan shipler: Minsung, Chanchang, Seungin 1#Straykids/170122 4#Felix/180122