Jisung'tan (3 yıl önce)
'Anne! Ben çıkıyorum, geç geleceğim!' Cevap vermesini beklemeden ayakkabılarımı giyip dışarı fırladım. Heyecandan elim ayağım titriyordu.
Bekle beni Kwon Soon-Young. Bu gece aklını başından alacağım.
Üzerinde siyah baskılar olan beyaz bir gömlek ve siyah dar bir kot giymiştim. Soon-Young'la buluşacağım yer bir gece kulübü olduğu için uygun kıyafetler seçmeye özen göstermiştim. Soon Young ile barda buluşma düşüncesi bile kalbimin göğüs kafesimi parçalarcasına atmasına sebep oluyordu. Çocukluk aşkımla nihayet bir araya gelebilmiştim. Ne kadar düşünürsem düşüneyim onun da beni seveceği aklımın ucundan dahi geçmezdi. Sanki sonsuza dek platonik olarak kalacaktı. Ama öyle olmadı.
O da beni seviyordu. Beni sevdiğini söylemişti. Bana. Beni. Sevdiğini. Söylemişti.
Bugün ilk buluşmamızdı. Nasıl tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Sadece selam mı vermeliydim, ya da sarılmalı mıydım? Belki daha ileriye gidip öperdim onu...
Önümde duran araba ile hayal dünyamdan çıktım. Arabanın camı açıldı ve Soon Young'u gördüm. 'Hadi, atla.' Dedi neşeli bir ses tonuyla kapıyı açarken. Ön koltuğa oturup ona gülümserken heyecandan bayılmamak için zor tutuyordum kendimi. 'Merhaba' dedim neşeli bir ses tonuyla. 'Merhaba' diyip üzerime eğildi.
Oha! Oha! Oha! Öpecek miydi beni?
Beklediğim şeyi yapmayıp emniyet kemerimi bağladı. 'Kemerini takmalısın. Ben hız severim.' Deyip sırıttığında hafiften yanaklarım kızarmaya başlamıştı.
Yolculuk boyunca hep benimle sohbet etti, gülümsedi, iltifatlar etti...Her şey gerçek olamayacak kadar güzeldi. Gerçek de değilmiş zaten.
Şehir merkezinden giderek uzaklaşıyorduk. 'Kulübe gitmeyecek miydik?' Diye sordum. 'Aslında arkadaşlarımla tanıştırmak istiyordum seni. Aklımı başımdan alan kişiyi çok merak ediyorlar.'
Soon-Young 'un arkadaşlarını tanımıyordum. Onların da Soon-Young gibi alfa olduklarını düşünüyordum ama. 'Peki neden merkezden bu kadar uzakta?' Şehirden uzaklaşmak tehlikeliydi. Burada yaşayan kimse olmadığı için devriye gezmezlerdi. Ama endişelenecek bir şey yoktu, Soon-Young yanımdaydı. O beni korurdu. 'Diğer bölgelerden bir arkadaşım geldi de. Yakalanmak pek hoş olmaz.'
Dedikleriyle gözlerim kocaman açıldı. 'Ne demek diğer bölgelerden arkadaşım geldi?! Lider Kim bunu duysa ne olur?! Diğer bölgelerin nasıl olduğunu bilmiyor musun?'
'Sen söylemezsen duymaz. Hem o kadar da kötü değiller, bana güven.'
Salaktım. Bir lafına kanacak kadar Salaktım.
Merkezden uzak tenha bir yerde durmuştuk. Eski, müstakil bir ev dışında yaşam belirtisi gösteren hiçbir şey yoktu burada. Soon-Young elini belime yerleştirdi. 'Hadi sevgilim...'
Sen dünyanın en büyük yalancısısın sevgilim.
...
'Owowowwooowwww~ Bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Geleceğin halis muhlis omegası.'
Yamuk çeneli bir çocuk içeri girdiğim dakika bana yürümeye başlamıştı. Fazla yakın oturuyor ve sanki sevgiliymişiz gibi elini omzuna, bacağıma koyuyordu. Belki bir şey der diye sürekli Soon-Young'a bakıyordum ama o hiçbir şey yapmıyordu. 'Jisung'tu değil mi bebeğim? Woojin ben ama sen kısaca dünyanın en seksi beyefendisi diyebilirsin.' Yüzünü yüzüme yaklaştırınca geri çekilip koltuğun en uç köşesine oturdum. Kodumun beyefendisi.
'Çok nazlı ya bu...Neyse Seungri nerde kaldı? Ben artık başlamak istiyorum.' Woojin'in dediklerinden ne anlamam gerektiğini bilmiyordum. O esnada kapı çaldı ve Seungri denen şahıs içeri girdi. Bir ıslık öttürdükten sonra konuşmaya başladı. 'Az kalsın bu afeti kaçırıyordum hee'
'Nihayet başlayabiliriz artık. Benim sevgilim olduğu için ben başlayacağım.'
'Anlamadım Soon-Young, neye başlayacaksın? ' diye sordum ona bakarken. Çok komik bir şey söylemişim gibi hepsi kahkaha atmaya başladı. Günün kalanı da böyle geçti. Ben ağlarken onlar gülüyordu.
▪️▪️▪️
Öldürecektim.
Onu ben Öldürecektim.
Woojin'in boynunun parçalanması tekrar tekrar gözümün önüne gelirken önümdeki kum torbasına daha sert geçirdim yumruklarımı. O zamanlar bu kadar güçlü olsaydım başıma bunlar gelmezdi. Kahretsin!
O kadar sert vurmuştum ki kum torbası patlamış, kumlar etrafta büyük bir sis bulutu oluşturmuştu. Öksürmeye başlarken benden başka birinin de öksürük sesini duyduğumda o tarafa döndüm. Toz bulutunun arasından çıkıp yüzünü net olarak göremediğim kişiye yöneldim.
Oydu. Woojin'i öldüren alfa. İntikamımı almama izin vermeyen kişi. 'Ne istiyorsun?' Dedim en sert ses tonumla. Alfalardan nefret ediyorum. Onlar tarafından ezilmekten nefret ediyorum. Ben diğerleri gibi değildim. Kendimi ezdirmezdim. Bir kez yapmıştım bunu ve bir daha yapmayacaktım.
'Han Jisung burda mı?' Diye sordu. Bakışları aynı zamanda hem sert hem boştu. 'Benim' deyince o bakışlar yerini şaşırmış bir ifadeye bıraktı. Daha sonra kaşları çatıldı. 'Kiminle kafa buluyorsun sen?!' Sesi sert ve ürkütücüydü. Belki başkasını korkuturdu ama beni asla.
'Dalga gecer gibi bir halim mi var?'
Üzerime doğru eğilip boynumu kokladı. Ani hareketinden dolayı şaşırsam da yapacağı en ufak şeye bile hazırlıklıydım. Alfa olup olmamasının bir önemi yoktu. İzlediğim kadarıyla normal alfalardan kat be kat güçlüydü ama bende normal bir beta değildim.
'Çikolata gibi kokuyorsun.' Dedi benden uzaklaşırken. 'Peki bu kıymetli bilgiyi neden benimle paylaştın?'
Sorduğum soruyla gülümsedi. İtiraf etmek gerekirse fazla güzel gülüyordu. Sert görüntüsünün aksine güldüğünde melek gibi oluyordu. Çok sevimliydi...de bundan bana ne?
'Sen çok farklı birisin Han.'
▪️▪️▪️
Sana yaşattığım şeyler için özür dilerim Han bebeğim, ben çok kötü bir yazarım...
Tüm ficlerde Han Minho'nun peşinden koşuyor, birazda Minho koşsun dimi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Omegaverse | Hyunlix
Fanfiction'Artık sözünü tutma zamanın geldi Felix.' Yan shipler: Minsung, Chanchang, Seungin 1#Straykids/170122 4#Felix/180122