Hastane(!)

13.9K 1K 51
                                    

"Bu haftasonu Türkiye'ye gidelim!"

Türkiye nereden gelmişti şimdi bu çocuğun aklına? Çaylarımızı doldururken, "Nereden çıktı şimdi Türkiye'ye gitmek?" dedim.

Elindeki gazeteyi masanın kenarına bırakıp, "Benim şu işleri kıvırabilmem biraz zaman alacak herhalde. Çok zor ya hu! Birini yapsam diğerini unutuyorum. Babam sahiden zeki adammış. 2 3 günlüğüne gidelim. Annenleri görürüz.. Benim de kafam dağılır biraz." dedi.

Hayır demek ne mümkündü ki.. "Hele şu kahvaltımızı bir edelim, sonra konuşuruz inşaAllah.." deyip masaya oturdum.

2 haftadır resmi olarak evliydik. Mus'ab babasının işlerinin başına geçmişti. Evimiz artık tamamen yerleştirilmişti. Lisa ve Enrique'yle birkaç defa görüşebilmiştik. Selman, bir camiide talebeliğe başlamıştı. Dini bilgilerini tamamlamadan üniversiteye gitmeyeceğini net bir şekilde söyleyince Enrique ve Lisa ona karşı çıkamamışlardı. Ben'in fazlasıyla uzayan kampı 2 gün önce bitmişti ama görüşmek nasip olmamıştı. Bugün, hem gidip lise diplomalarımızı alacaktık hem de bizimkileri ziyaret edecektik. Bu sayede Mus'ab ve Ben de görüşmüş olacaklardı. Akşam da Gülsüm'le beraber camiide bir sohbete gidecektik. Burak ve Mus'ab da bizim evde maç izleyeceklerdi.

Beni daldığım düşünce havuzundan Mus'ab'ın sesi çıkartıverdi,

"Alışverişe çıkmamız lazım diyordun.. Ne zaman çıkalım?"

Gülümsedim. Karşımdaki adamın tek derdi çıkamadığımız alışverişti.

"Bugün çok doluyuz. Yarın meşgul müsün? Gidemez miyiz?"

Masadan kalkıp çalan telefonuna doğru giderken, "Sen ne zaman dersen o zaman gideriz." dedi. Mus'ab salonun diğer köşesinde telefondaki adamla eğitimler hakkında konuşurken ben de onun tarafındaki gazeteyi alıp okumaya başladım. Gazetenin ilk sayfaları koca puntolarla yazılmış magazin haberlerini geçip son sayfalarda köşelerde zar zor sığdırılmış haberlere göz gezdirmeye başladım.

Fransa'da bir camiiye düzenlenen saldırıda, 2 müslüman ağır yaralandı. Çıkan arbedede kolundan yaralanan polis hastaneye kaldırıldı!

Sinirle gazeteyi kapatıp masaya koyduğumda Mus'ab'ın telefon görüşmesi bitmişti.

"Yine neye sinirlendin böyle?"

"Her zamanki amerikan basını işte.. Fransa'da camiiye saldırı düzenlemişler de yine."

Gülen yüzü bir anda değişiverdi. Mus'ab'ın bu konularda ne kadar hassas olduğunu biliyordum. Kahvaltının geri kalanı bu konu üzerinden gitti. Saatin ilerlediğini farkedince, "Devamını arabada konuşuruz. Ama şimdi etrafı toparlayıp çıkmamız gerekiyor. Yoksa sohbete yetişemeyeceğim Mus'ab," dedim. Hiç itiraz etmeden kalktı, o sofradakileri mutfağa taşırken ben de bulaşıkları makineye dizdim. Ardından abdestlerimizi alıp hazırlandık ve evden çıktık. Yol üzerinde bir Helal Gıda Marketi'nde durup aburcubur bir şeyler aldıktan sonra yolumuza devam edebilirdik.

Mus'ab'ın çalan telefonu eğlenceli sohbetimizi böldü. Cebinden telefonu çıkarıp, "Burak arıyor?" dedi.

"Alo? Aleykümselam kardeşim? Hee tamam tamam. Dur veriyorum..."

Ne olduğunu anlamaya çalışırken Mus'ab, "Gülsüm aramış seni.. Telefonun nerede? Neyse, al Gülsüm'le konuş.." dedi.

Telefonu kulağıma dayayıp, "Gülsüm?" dememle Gülsüm'ün "Nerede ya şu telefonun? Bir saattir arıyorum çalıp çalıp duruyor!" diye çıkışması bir oldu.

Telefonu kulağımla omzum arasına sıkıştırıp çantamı kurcalarken, "Sanırım evde unutmuşum telefonumu ya!" dedim. Gülsüm biraz mırın kırın etse de çok uzatmadı.

Tevafuklar..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin