Final

15.4K 962 129
                                    

                                                                      18 YIL SONRA

"Hamza! Kalksana oğlum! 10'da uçak kalkacak. Siz hala uyuyorsunuz! Hafsaaa! Uyansanıza artık ya hu! Ne vardı bütün gece oturacak?"

Holde durmuş iki odaya birden bağırınıyordum. Hamza odadan baygın baygın çıktı. Yanıma gelip yanağıma kocaman bir öpücük kondurduktan sonra, "Bütün gece kızının ezberlerini dinledim anneciğim. Keşke biraz daha uyumama fırsat verseydin," dedi. 

"Aman Hamza öyle konuşuyorsun ki gören sizi hiç uyutmuyorum sanacak. Saat 8. Uçağımız 10'da kalkacak oğlum. Geç kalacağız. Ay şu Hafsa'ya bak hele! Hala kalkmadı! Hafsaaaaa!"

"Kalktım validem tamam tamam bağrınma daha. Sen aşağı in ben de elimi yüzümü yıkayıp geliyorum."

Sonunda çocukları uyandırabilmiş olmanın verdiği haklı gururla merdivenleri indim. Bugün büyük gündü! Hafsa'ya hamile kaldığım zamanlar bozulmaya başlayan işlerimiz bir şekilde düzelmişti elhamdülillah. Bugün Türkiye'ye uçacaktık. Çünkü işleri Türkiye'ye yaymamızın tam 15. yıldönümüydü. 15 yıl önce bugün ya tamamen batacaktık ya da baştan aşağı riskli bir karar alıp işleri Türkiye'ye taşıyacaktık. Biz ikisini de yapmadık. Amerika'da işleri sabit tutarken elimizdeki son parayla Türkiye'ye de genişlettik batmak üzere olan işlerimizi. Ve bir anda her şey düzelmeye başladı. Türkiye'den sonra tam 7 ülkede daha adımız duyulmaya başlandı. İşlerin Türkiye-Amerika arasında yoğunlaşması bizi de iki ülke arasında mekik dokumaya mecbur bıraktı. Hayır, hayır! Hiçbir zaman özel jetimiz falan olmadı. Ya da uçak kiralamadık. Adamakıllı uçaklara binip gidip geldik işte. 

Kahvaltı sofrasına çay bardaklarımızı dizip koltuğun üstündeki telefonu alıp Gülsüm'ü aradım.

"Alo, selamun aleyküm. Nerede kaldın ahretliğim? Haydi çayları koyuyorum bak, soğumasın."

"Geldik geldik. Helal marketlerin ordayız. Bir şey istiyor musun?"

Şöyle bir masaya bakıp eksik bir şey var mı diye düşündüm.  "Aa bak hazır oradayken sucuk al da bizimkilere sucuklu yumurta yapayım."

"Tamam bacım, geliyoruz biz." 

Telefonu kapattıktan sonra merdivenden gelen seslere dönünce bizimkilerin yine birbirleriyle uğraştıklarını gördüm. Hafsa Hamza'ya laf atıyordu, Hamza da durmuyor Hafsa'ya bulaşıyordu. İkisi de 18 yaşındaydı ama büyüyememişlerdi halen.

Hafsa benim kızımdı. Hamza da Gülsüm'ün oğlu. Fakat süt kardeş olduklarından hep beraber büyümüşlerdi. Sonradan gelenler de -Gülsüm'ün ikizleri ve benim bücür oğluşum- beraber büyüyorlardı ama Hafsa ve Hamza'nın arasındaki muhabbeti asla sahip olamayacak gibiydiler. 

Kapı çaldığında Hamza kapıya koşup kapıyı açtı. Daha Gülsüm oğlunu öpemeden Hafsa koşup boynuna sarıldı Gülsüm Teyze'sinin. Diyorum ya, hep beraberdik. Bu yüzden kardeş gibilerdi. Ne Hamza beni annesinden ayırırdı, ne Hafsa Gülsüm'ü.

Sofraya oturduğumuzda Hafsa ve Hamza hala birbirleriyle uğraşıyorlardı. Gülsüm de, ben de bu çocuklara karşı daha otoriter olmayı çok denemiştik ama başarılı olamamıştık. Ayrıca yaramaz değillerdi. Aksine ikisi de küçüklüklerinden beri bir dediğimizi iki etmemişlerdi. Hamza hafızlığını geçen sene tamamlamış, şimdi Hafsa'nın ezberlerini alıyordu. Hafsa'nın da 3-4 aya bitecekti inşaAllah hafızlığı. Tek kusurları yanyana gelince tozutuyorlardı işte. Çok seviyorlardı birbirlerini. Daha geçen seneye kadar Hafsa'yı okulun önüne kadar götürüyordu Hamza. Bu sene okulu bitince hepimiz rahatladık. Üniversite konusundaysa hala tartışmalarımız sürüyordu. Hanımefendi El Ezher Üniversitesi'ne gitmek istediğini söyledikçe, babası ve ağabeyi karşı çıkıyordu. Geçen seneden beri tatlıya bağlayamadığımız tek konu buydu. Açıkçası ben de Mısır'a gitmesini istemiyordum. Burada ya da Türkiye'de okumak isterse onunla birlikte kalabilirdim ama Mısır tamamen yabancı bir yerdi. Ayrıca son zamanlarda olanlardan sonra.. bilemiyordum, gitmemeliydi işte.

Tevafuklar..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin