Yolculuk

14K 1K 76
                                    

Gülsüm'ü odaya çıkarmışlardı. Doktorlar henüz bir şey söylememişti. Gülsüm'ün başında öylece dururken çalan telefonumun sesi beni kendime getirdi.

"Zehra biz hastanedeyiz. Neredesiniz?"

"Üçüncü kat 157. oda."

"Tamam."

Hala ara sıra vuran ağlama krizlerini önleyemiyordum ama 10 dakika öncesine göre gayet sakindim. Az sonra kapı çalındı ve Burak içeri girdi. Telaşla, "Ne oldu Zehra?" dedi. Olanı biteni anlattım. Kapıda bekleyen Mus'ab'ı görünce içimde tutmayan çalıştığım bütün çaresizliğimle ona doğru gittim.

Gözlerini büyük ihtimalle kızarmış gözlerime dikti. Bana öyle güçlü sarıldı ki... O an dünyanın hem en aciz hem en güçlü, hem en üzgün hem en mutlu insanı benmişim gibi hissettim.

Gözlerimi açtığımda Mus'ab'ın yaslandığım kolundaki saat 1:25'i gösteriyordu. Tek gözüm açık kafamı kaldırıp Mus'ab'a baktığımda onun uyuduğunu gördüm. Uyuyakalmıştık. Neredeyse 2 saattir uyuyorduk. Mus'ab'ın kolundan yavaşça kurtulup uyandırmadan yanından kalktım. Biri üzerimize bir battaniye örtmüştü, sağolsun. Battaniyeyi Mus'ab'ın omuzlarına kadar çıkardım. Gülsüm'ün kapısını tıklatıp içeri girdim. Burak yoktu. Gülsüm yoktu. Telaşla odadan çıktım.

"Mus'ab! Uyan! Yoklar. Gülsümler yok!"

Mus'ab şaşkınlıkla gözünü açtı. Ne olduğunu anlamamıştı. Kocaman bir esnemeden sonra, "Ne? Anlamadım?" dedi.

"Ya Gülsüm yok! Odasında yok diyorum! Burak da yok. Kesin bir şey oldu!"

"Zehra sakin ol. Bir şey yok. Gülsüm'ün apandisiti şişmiş. Ameliyata indirdiler. Sen omzumda ağlaya ağlaya uyuyakalınca Burak "Hiç uyandırma biraz dinlensin." dedi. Senin uyanmanı beklerken ben de uyuyakalmışım. Haydi inelim Burak'ın yanına."

Mus'ab ayağa kalkıp üzerindeki battaniyeyi omuzlarıma attı.

"Hastane çok soğuk, üşüme. Haydi inelim."

Yaptıklarının ne kadar saçma olduğunu, beni uyandırmaları gerektiğini söyleyecekken elimi tuttu ve ben her şeyi unutuverdim. Bir el en güzel böyle tutulabilirdi sanırım.. Bundan sonraki bütün hayatımızda beni bir elimi tutmasıyla bir sarılmasıyla susturacaktı bu adam demek ki.

Alt kata ameliyathanenin önüne indiğimizde Burak öylece oturuyordu. Mus'ab Burak'ın yanına gidip, "Doktorlar bir şey dediler mi kardeşim?" dedi.

"Daha bir haber yok. Daha yarım saat oldu zaten. Ya kardeşim sen Zehra'yı al eve geçin. Ben buradayım işte."

Ne diyordu bu be?

"Saçmalama Burak. İçerideki kız senin eşinse benim de en yakın arkadaşım. Hiçbir yere gitmiyorum. Bu konu bir daha açılmasın lütfen."

Burak ve Mus'ab sağ taraftaki oturaklarda ben de tam karşılarındaki oturakta oturuyordum. Aşağı ineli yarım saat olmuştu. Yani Gülsüm ameliyata alınalı 1 saat oluyordu. Artık birileri bize bir şeyler söylemeliydi değil mi? Çantamdan telefonumu çıkarıp Mus'ab'a bir mesaj yazdım.

Burak'ı aşağı indir de bir şeyler yesin. Hastaneye geldiğimizden beri hiçbir şey yemedi, uyumadı da. Çok halsiz görünüyor. Sen de bir şeyler ye hem. Ben burada kalırım.

Mesajı okuduktan sonra kafasını kaldırıp bana baktı. Sessiz bir peki'den sonra, "Burak, haydi gel bir şeyler ye. Akşamdan beri ne uyudun ne bir şeyler yedin.." dedi.

"Yok  abi, ben yemeyeceğim hiçbir şey. Hem biri gelir bir şeyler söyler bulamaz bizi falan. Boşver, siz gidin yiyin."

"Zehra burada kalacak işte. Haydi, laf dinle. Halin kalmamış hiç. Gülsüm'ü beklerken açlıktan ve uykusuzluktan sızıp kalmak mı istiyorsun? Haydi. Biri bir şey derse Zehra haber verir bize."

Tevafuklar..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin