Mesai -Son 2-

11.7K 819 51
                                    

Mus'ab'ın yüzüne boş boş bakarken olan biteni bir türlü anlayamıyordum. Ben? Ben anne mi oluyordum?

Mus'ab yanımda sevinç gösterileri yaparken ben hala olayın şokundaydım. Nasıl yani? Ben anne mi olacaktım? Ama nasıl olacaktı? Daha.. daha erken değil miydi? İçimi kaplayan duyguya içim bulamıyordum. Herşeyden birazdı sanki. Korku ve heyecanla karışık mutluluk en iyi tarif olacaktı herhalde. Ellerimi sıkı sıkı tutan Mus'ab'ın yüzündeki mutluluk içimdeki korkuyu silip atmaya yetemiyordu maalesef. Ya istediğim gibi bir anne olamazsam diye düşünmeden edemiyordum. 

Çevremdeki herkes mutluluktan uçarken ben henüz ne hissettiğimi bilmiyordum. Koluma bağladıkları serum bitince hastaneden çıktık. Eve gittiğimizde Gülsüm yemekleri hazırlamış, yatağımı düzeltmişti benim için. Gülsüm'ün nasıl iyi bir dost olduğunu tekrar tekrar sol köşemde hissettim. Mus'ab ve Gülsüm beni üst katta, yatağımıza yerleştirirken Burak aşağıda kaldı tabi. Biraz sonra Burak dışarıdan, "Mus'ab. Kardeşim. Bir bakar mısın?" diye seslenince Mus'ab şaşkınlıkla sıkı sıkı tuttuğu elimi bırakıp odadan çıktı.

Biraz sonra odaya geldiğinde suratı asıktı. Ne olduğunu anlamak için kaşlarımı kaldırıp dik dik yüzüne bakınca açıklamaya başladı, "Ya bir şey değil. Şirkette bir problem çıkmış. Hallederler."

Arkadan Burak'ın endişeli bakışlarını görünce problemin Mus'ab'ın anlattığı kadar basit olmadığını anladım. Burak Gülsüm'e seslenince odada Mus'ab'la yalnız kaldık.

Elimi sıkıca tutmasına gülümseyerek karşılık verdim,

"Canım, sanırım şirketteki problem biraz büyük. Gidip hallet istersen? Gülsüm yanımda kalır zaten."

Mus'ab duyduğundan hiç memnun değildi ama doğru olduğunu da biliyordu. Elimi alıp dudaklarına götürdüğünde nefes almayı unutmuş gibiydim. Derin birkaç nefesten sonra nihayet kalbimin atışını düzene sokabildim. 

"Şimdi gidiyorum ama sen sakın canını sıkma. Öyle çok büyük bir şey değil. Akşam bunu kutlayacağız." dedikten sonra odadan çıktı. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyi silemiyordum bir türlü.

O an fark ettim ki, ben bu bebeğe bakamayacak olsam bile Mus'ab bakardı. Mus'ab hem bebeğimize hem bana, anne de olurdu baba da. Mus'ab, zor zamanlarımda destekçim olmuştu hep. Ne diye korkuyordum ki? O yanımdaydı. Anne.. Anne demişken annem geldi bir an aklıma. Yüzümdeki gülümseme istemsizce kayboluyordu. Annemi arasam acaba benimle konuşur muydu? Telefonumu açar mıydı ki? Hamile olduğumu duysa mutlu olur muydu? Torunu olacağı için heyecanlanır mıydı? Sessizce bunları düşünürken Gülsüm'ün odaya girdiğini fark ettim.

Gülsüm endişeyle yatağımın yanına oturup, "Bir şey mi oldu?" dedi. Türkçe sormuştu. Zaten Gülsüm'le yalnızken genelde türkçe konuşuyorduk. Burak ve Mus'ab varken, Mus'ab anlamadığı için ingilizce konuşmak zorunda kalıyorduk. Ağzımız da iyice alışmıştı zaten ingilizceye. Bazen Gülsüm'e bir şey soracakken bile ingilizce soruyordum. Buna rağmen türkçe konuşmak için özen gösteriyorduk. Gülsüm hep "İleride çocuklarımız olduğunda yanlarında çokça türkçe konuşalım ki ana dillerini unutmasınlar," diyordu.

Gülsüm.. Benim canım arkadaşım.. Karşıma çıkmıştı ve bütün hayatım değişmişti. Birbirimizin hayatının en önemli parçaları oluvermiştik. Onu sınıfta, sıramda ilk gördüğüm zamanı hatırladım. Ona karşı ne büyük tabularım olduğunu düşünmeden edemedim. Yatakta kendimi oturur pozisyona getirmek için yukarı doğru çektim ve Gülsüm'ün dizlerinin üstünde duran elini aldım. 

"Canım arkadaşım.. Annemi düşünüyordum. Acaba arasam nasıl tepki verir? Ya da konuşur mu benimle?"

Gülsüm gülümseyerek, "Birkaç gün geçsin hele.. Sen bir kendine gel. Şaşkınlığını, şokunu bir at. Görelim bakalım neler olacak," dedi.

Tevafuklar..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin