Chaeyoung
"Hadi, hazır mısınız?" Jungkook elindeki eşyaları arabanın bagajına koyduktan sonra bize baktı.
"Çocuklar ben gelemiyorum. Bayan Kim bana birkaç iş verdi, onları halletmem gerekiyormuş" dedi Namjoon ve "Eksikler için ufak bir liste yapmıştım, diğerinde de Bayan Kim'in istekleri var." diye ekledi, elindeki kağıtları Jin'e doğru uzatırken.
Jisoo ve ben arka tarafta ki yerimizi alırken, Jungkook sürücü koltuğuna, Jin'de yanındaki koltuğa yerleşmişlerdi. Diğerlerine el sallarken Jungkook arabayı çalıştırmış ve çıkışa doğru sürmüştü.
Güvenliğimiz için teyzem evin çevresini demir tellerle çevrelenmesini sağlamış ve gözcü olarak bir kaç kişiyi görevlendirmişti. Açıkcası, teyzemin böylesine önemli işler yapabileceğini ve bu kadar güçlü olabileceğini asla ama asla düşünmemiştim. Benim aklımda hep diğer doktorlar gibi normal olarak bir yer alırken, bilmediğim ne kadar çok şeyin olduğunu onunla burda kaldığım zaman diliminde anlamıştım. Tıpkı Jisoo gibi.
"Kapıyı aç Minho" dedi Jin, başını arabanın camından uzatarak.
Kapılar iki kişi tarafından yavaşça aralanırken, Jungkook arabayı sürmeye devam etti. Yokuş aşağı inerken dönüp arkama baktım. Kapıların kapanmasını görmek, içimde geçen seferki gibi bir korku oluşturmuştu. Evimiz olarak gördüğümüz bu yere bir daha gelmeyecekmiş korkusu.
"Chaeyoung, korkuyor musun?" Jin'in sesini duymamla tekrar önüme döndüm.
"Sadece biraz gerginim. Burdan uzaklaşmak güvensizlik hissi yaratıyor, sanırım" gülümseye çalıştığımda dikiz aynasından Jungkook ile göz göze geldik.
"Size herşeyi tüm incelikleriyle öğrettim. Tek yapmanız gereken soğuk kanlı davranarak hareket etmek olacak. Geçen sefer ki gibi hızlı ve dikkatli olursak işimiz çabuk biter. Chae, ama sen yine de yanımdan ayrılma" Jungkook göz kırptığında, bu sefer rahat bir şekilde gülümsedim.
"Jisoo, sende benim yanımdan ayrılma. Böylelikle karşılaştığımız her türlü tehlike de seni koruyabilirim" Jin, arkasını dönüp Jisoo'ya öpücük attı.
"Hahah, bebeğim ben siyah kuşak sahibiyim, unuttun mu? Hem bundan önceki gidişimiz de, onlarla nasıl başa çıktığımı hatırla" dedi Jisoo gururla.
Anlattığı şey olayları hatırlamama yardımcı olurken, yine ağzım açık kalmıştı. Ölü gibi yürüyen o insan dışı varlıkların arasından onun sayesinde bir çırpıda kurtulduğum zaman her aklıma geldiğinde; tüylerimi diken diken yapıyordu.
"Jungkook, B grubu doğu bölümde bulunan herşeyin tükendiğini söyledi. Yani biz batı bölüme doğru gitmeliyiz" Jin elindeki haritayı açtı ve "Bir bakayım kestirme yol var mı" dedi.
"O zaman yeni maceralar bizi bekliyor, desene" dedi Jungkook ve sağ elini, ensesindeki saçlarının arasına daldırdı.
"Yolumuz baya uzun, kızlar siz isterseniz uyuyup, dinlenin. Jungkook biz de birazdan yer değiştiririz" dediğinde; Jisoo zaten gözlerini kapatmış ve omzunu başıma koymuştu.
Kenarda duran battaniye'yi alıp, üzerimize örttüğümde rahatça arkama yaslandım ve gözlerimi kapatana kadar arabanın üstü açık olan kısmından gökyüzünü izlemeye başladım.
...
Ani bir fren sesiyle korku içinde gözlerimi açtığımda; Jin'in sesi kulağıma dolmuştu. "Bu ne ya, heryerden çıkıyorlar!" diye söylendiğinde, gözlerim vitesin üzerinde tuttuğu ele kaydı.
Ne oluyor lan diyecekken, ön koltukta oturan Jisoo arkasını dönüp bana bakmıştı. Bir an için Jin ve Jungkook'un el ele tutuştuğunu düşündüğüm için kendimi gerçekten de bir aptalmışım gibi hissetmiş ve alayla gülmüştüm.
"Uyanmışsın canım, istersen biraz daha uyu. Henüz gideceğimiz yere varmadık." dedi Jisoo tekrar önüne dönerken.
"Bu kadar uzun muydu ya bu yol?" diyerek arabanın camından dışarı baktım.
"Batı tarafında ki şehir merkezi bize biraz daha uzak kalıyor. Anca sabaha varmış oluruz, bu da işimize gelir. Karanlıkta onlarla uğraşmak hiç hoş olmuyor" Jungkook'un sesi kulaklarıma dolduğunda başımı ona doğru çevirdim.
Jungkook, gülümseyip yanağıma küçük bir öpücük kondurduğunda; elini sıkıca tuttum ve ardından başımı onun omzuna koydum.
"Haklısın, kardeşim. Bir iki saate gün aydınlanır, o zamana kadar da varmış ol-" arabadan garip sesler gelmeye başladığında Jin'in konuşması yarıda kesilmişti.
Biz ne olduğunu anlamaya çalışırken arabanın birden durmasıyla, Jungkook birden olduğu yerde doğruldu ve ön koltuğa elini yasladı.
"Hay ben böyle şansın! Arıza lambası yandı. Sanırım hararet yaptı" Jin'in sesi dopal olarak sinirli geliyordu.
"İnip bakalım, eğer halledemezsek buralarda başka araç bulursak onunla devam ederiz" Jungkook, arabanın kapısını açtığında onu durdurdum.
"Bende geleyim mi?" diye sordum.
"Jisoo ile burda kalın, dışarısı güvenli olmayabilir" dedi ve arabadan indi.
Jin'in dediğine göre birazdan gün aydınlanacaktı fakat burada bu karanlıkta, bir başımıza olmak beni şimdiden germişti.
Ya başka araba bulamazlarsa? Ya uzaklaşır bir daha dönemezlerse? Ya bize burda saldırırlarsa?
"Chae! kendine gel daldın gittin kızım ya. Korkma, bişey olmayacak birazdan geri dönerler tamam mı?" Jisoo'nun sesi beni kötü düşüncelerimden kurtarmıştı fakat hâlâ içimde bir korku vardı.
Sonuçta yeni yaşadığımız dünya, eskisi kadar masum değildi. Eskiden de pek masum olduğu söylenemezdi ama bu kadar da berbat olabileceğini asla hayâl bile edemezdim. Tehlike heryerdeydi ve bunun sebebi yine insanlardı.
Okuduğunuz için teşekkür ederim ^^ Düşüncelerinizi paylaşırsanız, memnun olurum. ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood, Sweat & Tears | RoséKook ✓
Science-Fiction[Tamamlandı] Zombi istilası sonucu yeni dünya düzeninde sağ kalmayı başarabilmiş ve kendileri gibi yaşam savaşı veren, diğer birçok kişiyle yola devam etmek zorunda kalan bir grup gencin hikayesi. Bir virüs, parazit, mantar veya herhangi şey, insan...