Jungkook
Sabah gözlerimi açtığımda herşeyin bir rüya olmasını dilemiştim fakat bulunduğum ortam bile durumun gerçekliğini apaçık ortaya çıkartmaya yetmişti. Kahvaltı için odaya birşeyler bıraktıklarında akşam saatlerinde bir toplantı yapacaklarını ve bizimde gelmek zorunda olduğumuz duyurulmuştu.
Jin'in arkadaşıyla buraya geldiğimizde konuşma fırsatım olmuştu ama gördüğüm andan itibaren gözüm hiç tutmamıştı. Jin, normalde asla hızlı kararlar almayan bir insandı ama yaşadığımız şeylerden ötürü kim olsa aynı şeyi yapardı diye düşünüyordum. Şu an da hayattaysak bunu kesinikle ona borçluyduk.
"Hat gitti! Kahretsin ya.. Lisa, benim için endişlendiğini ve Kore'ye geleceğini söyledi. Ona uygun bir zaman olmadığını söylemeye çalıştım ama beni dinlemedi. Ya gelirse? Ya onu..." Taehyung devamını getiremedi.
"Kore'ye giriş çıkışlar kapatıldı, gelemez yani, endişelenme" dedi Hoseok, elini onun omzuna koyarak.
"Jungkook, sende mi benim hata ettiğimi mi düşünüyorsun?" bakışlarımı Jin'e çevirdiğimde üzgün olduğunu gördüm.
"Jin, sen hepimizi düşünerek en iyi kararı verdin. Sen olmasan biz şu an belki de hayatta bile kalamazdık. O yüzden ne olursa olsun sana bir can borçluyuz." sözümü bitirdiğimde; odada bulunan herkesin bana hak verdiklerine dair sesler çıkartmaya başlamışlardı.
Tam o sırada oda telefonu çaldığında, bunu beklemediğimiz için şaşırmıştık. Yoongi telefonun yanında oturuyordu, bu yüzden de gelen aramayı o cevaplamıştı.
"Bizi çağırıyorlar" deyip omuz silkerek telefonu kapattı.
Bundan sonra izleyeceğimiz yolu gerçekten de merak ediyordum. Hep birlikte odadan çıktığımızda; sessiz koridorlar karşılamıştı, bizi. Herkesin bizden önce aşağı indiğini düşünerek diğerlerinin arkasından yürümeye devam ettim.
Gözlerim Chaeyoung'u ararken, zaten yanımda olduğu görünce gülümsemiş ve elini tutmuştum. Birbirimize karşı birşeyler hissediyorduk, bundan emindim ama şu an ikimizinde en az burdaki herkes gibi daha büyük sorunları vardı.
Birinci katta olsak da bu kadar uzun bir koridoru sonunda bitirebildiğimiz için derin bir nefes verdim. Gelenleri sadece birinci kata yerleştirdiklerini düşünüyordum çünkü; üst katlara çıkmanın yasak ve tehlikeli olabileceğini söylemişlerdi.
En azından lobinin biraz aydınlık olduğuna sevinmiş ve diğerleriyle birlikte boş olan koltuklara oturarak bakışlarımı etrafta gezdirmiştim. Bizim dışımızdakileri saymaya kalksam belki de elli kişi ya var ya yoktu.
Buraya gelirken, bu kadar az olmadığımızın farkındaydım. Acaba onlar nerdeydi diye düşünürken, kolonun arkasına saklanmış bir beden gördüm. Tam olarak bana yanına gelmemi gerektiğine dair işaretler yaptığında kaşlarım çatıldı. Belki de önemlidir, diye kalktım ve lavaboya gideceğimi söyleyerek diğerlerinin yanından ayrıldım. Beni çağıran kişinin yanına geldiğimde onu nereden tanıyorum diye düşünmeye başladım. Sanki onu daha önce görmüş gibiydim.
"Merhaba, beni hatırladın mı? Ben, Jimin. Seninle akademinin ilk senesinde aynı sınıftaydık" gülümseyerek konuştuğunda; tuhaf hissetmiştim.
"Her neyse, seni burda gördüğüme hem sevindim, hemde üzüldüm. Dün, buraya neden getirildiğimize dair bir konuşmaya tanık oldum. Aslında bizi buraya kurtarmak için değil, denek olarak kullanmak için getirmişler!" yutkunduğunda etrafta kimse olup olmadığını kontrol etti.
"Ne?!" ses tonum yüksek çıkmıştı.
"Shh, sessiz ol!" şaşırmış bir şekilde ona bakmayı sürdürdüm.
"Neler oluyor? Anlat hadi" bu sefer sesimi kontrol ederek, alçak bir tonda konuştum.
"Söyleyeceğim ama arkadaşların haricinde kimseye söylememelisin. Burda bulunan hiç kimseye ne olursa olsun güvenme" dedi ve derin bir nefes verdi.
"Daha açık konuşur musun?!" birisi bizi görmeden ne anlatmak istediğini söylese iyi olacaktı.
"Yarın buradaki insanlara bir ilaç vereceklermiş. O ilaç tam olarak sersemletip etkisini gösterdiğinde; virüsü enjekte etmeyi planlıyorlar" bir solukta söyleyiverdiğinde dediği şey ağzımı açık bırakmıştı.
"Şurda ki ceketli adam dün konuşanlardan biri" başıyla işaret ettiğinde; gördüğüm yüzle daha da büyük bir şok yaşamıştım.
"Bu eski albay, Park Jaejong değil mi?" bakışlarımı karşımda duran bedene çevirdiğimde başını salladı.
"Neden görevden alındığını biz başka türlü biliyorduk meğer o ülkeyi karıştıran ilaçların Busan da ki kolu bu adammış. Bizden otele yerleşmeden önce, hastalıklı mıyız diye kan almışlardı ya hani. İşte sizi de ona göre ayırıp, değerleri iyi olanlarda deneyecekler bu virüsü. Verecekleri ilaç sersemlettiği için de kimse ne olup bittiğini zaten anlamayacak" Jimin'in söylediği şeyden tek bir kelime bile anlamamıştım.
Ülkeyi bir ilaç mı karıştırmıştı yani?
Elektriklerin kesilmesi belki de bu yüzdendi. Amaçları bu virüsü ortaya çıkartırken, kimsenin bundan haberdar olmaması olmalıydı. Çünkü; biz dahil tanıdığım kimse konuyla alakalı hiçbirşey bilmiyordu.
Peki ya Jimin bunu nasıl öğrenmişti?
Eski albayın görevden alındıktan sonra psikolojisinin bozulduğuna dair duyumlar almıştım fakat bu denli çıldıracağını da asla tahmin etmemiştim. Resmen insanlığın sonunu getirmek için çalışıyordu, bu adi herif!
Birinin yanımıza gelmesiyle, düşüncelerimden çıkıp bakışlarımı ona çevirdim. Jimin ile garipce bakışmalarını gördüğümde ise kaşlarım çatılmıştı.
"Jimin, Bay Kim seni çağırıyor" gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı.
"Sen git, geliyorum ben" yanımızda ki çocuk gözden kaybolduğunda; Jimin'e ters bir bakış attım.
"Bu da ne demek oluyor?! Onlar için mi çalışıyorsun? Söylesene sana nasıl güveneceğim?" kollarımı göğsümde birleştirip, şüpheli bakışlarımı Jimin'in üzerinde gezdirdim.
"Jungkook, olayların içinde olmalıyım ki neler olacağını önceden bileyim ve durdurma şansımız olsun, değil mi? Şimdi geri dön ve odaya çıktığında herşeyi diğerlerini anlat. Yarın zor bir süreç bizi bekliyor olacak, işlerimi hallettiğimde seni tekrar bulurum" dedi ve hızlı bir şekilde yanımdan ayrıldı.
Jimin'e güvenip güvenmemek konusunda endişem vardı, elbette ama içimden bir ses söylediklerinin doğru olabileceği kanaatindeydi.
Park Jimin
Hohoho, bir bölümün daha sonuna geldik :D
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız.
Destekleriniz ve güzel sözleriniz için teşekkür ederim :) ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood, Sweat & Tears | RoséKook ✓
Ciencia Ficción[Tamamlandı] Zombi istilası sonucu yeni dünya düzeninde sağ kalmayı başarabilmiş ve kendileri gibi yaşam savaşı veren, diğer birçok kişiyle yola devam etmek zorunda kalan bir grup gencin hikayesi. Bir virüs, parazit, mantar veya herhangi şey, insan...