Nâzenin bakışlarında buldum seni.
Gel gör ki bakışlarını,
Yüzünü tarif et deseler yapamam.
Zira gözlerim yüzünü tarif edecek kadar değmemiştir gül yüzüne.
Lâkin aşkını kalbime ilmek ilmek nakşettim.Sen bilmesende,
Duymasanda...Bir sevda düştü ki kalbime sonu acı.
Sonu keder.
Sonu gözyaşı.
Sonu hüsran...
Ve her şeye rağmen sonu sen olma duâsı...ش ق
~~~~~
Onun sevdası, gönlüme düştüğünü fark ettiğim günden beridir her namazın ardında, her aklıma düştüğünde duâ ederim. 'Allahım eğer o benim hem bu dünyam hemde ahiretim için hayrlı ise, razı olacaksan onu bana, beni ona yaklaştır, aramızda sohbeti, muhabbeti artır ve evlenmeyi nasib et. Eğer onunla evlenmem hem bu dünyam hemde ahiretim için hayrlı değilse kalbimde ona karşı meylimi kaldır ve onu aklımdan, kalbimden, hayallerimden çıkar ÂMİN.'
Lâkin Mustafa o gün bana verdiği haberden sonra -hani onun için müjdeli olan haber-. Duâmı değiştirip, daha farklı ettim 'Allahım nolur onu aklımdan, kalbimden, hayallerimden çıkar min'. Ve benzerleri olan duâlar.
Onu kalbimden çıkarmak zor olabilir lâkin aklımdan çıkarmalıyım. Çünkü buna mecburum. Ben.. Ben en yakın dostuma ihanet edemem.. Bu kadar karaktersiz olamam. Tamam insan kalbine kimin gireceğine karar veremez. Lâkin seçimlerimiz kendi elimizde olan bir şey. Ve şuan elimden duâdan, tevekkülden başka bir şey gelmiyor.
Ve ayrıca Mustafa'nın verdiği sürenin bitmesine az kaldı. Ben daha ne cevap vereceğime karar veremedim. Allahım bana yardım et ve beni doğru yola ulaştırmam için doğru karalar vermem için yol göster. Yalnız sana yönleri, yalnız senden isteriz.
Bugün günlerden cuma. Cuma selasının sesini duyunca toparlanıp hayvanları Allah Teâlâya emanet edip, Camii yolunu tuttum.
Düşünceler içindeyken kendimi Camii'nin avlusunda buldum kollarımı sıvayıp şadırvana yönelip, boş bir yere oturdum. Abdest almak için daha lastik ayakkabılarımı ve çorabımı çıkarmadan, birden yanıma biri oturdu. Bu Ali amcaydı. Birden geçen hafta gördüğüm rüyam aklıma gelince, kalbim titredi.
Başındaki şapkasını çıkarıp gülen yüzüyle selam verdi.
-"Esselâmü Aleyküm ve rahmetullahi ve Berekât."
"Ve Aleyküm Esselâm Ve Rahmetullahi ve Berekât."
-"Aldın mı abdesti?"
"Yok daha yeni alacağım."
Niye sesim bu kadar çekingen ve cılız çıktı ki. Hafif öksürüp, boğazımı temizledim.
"Yeni geldim sayılır. Bu arada sizi nişan günü tebrik edememiştim. Tebrik ederim hayrlı olsun Mustafaile kızınızın nişanı. Allah Teâlâ utandırmasın."
Yutkuna yutkuna konuşuyorum. Allahım halen devam ediyor bu şey. Canımı acıtmaya devam ediyor. Bu sancı, bu acı ile nasıl evlenebilirim, nasıl bir başkasının hayatını karartırım...
-"EyvAllah Ömer Faruk. Allah Teâlâ sanada hayrlı eş nasip etsin."
Sessizce âmîn dedim. Umudum olmamasına rağmen âmîn dedim. Daha fazla konuşmamak için biraz hızlı olup, abdeste başlamak için şapkayı başımda ters çevirdim. Hiç sevmiyordum bu şapkayı. Meraya gittiğimde başıma almazdım taki köye girene kadar. Bu şapka sevgili Peygamberimin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Sünneti Seniyesine hiç uygun değildi. Güzelim sarık varken, bu ecnebi şapkalar hiç hoşuma gitmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EHNAME (Gizli Sevda)
General FictionEn yakın arkadaşınız, yıllardır kavuşmayı beklediğiniz, gizlice sevdiğiniz kişi ile evlenirse ne yapardınız? Aşk yakar. Hemde çok yakar be... Ama Ömer Faruk bunu bilmiyordu. Gerçi bilseydi de değişen bir şey olmazdı. Yine severdi. Çünkü bu, Masum bi...