Bugün yorucu bir gündü ve ben şuan köy meydanındaki çeşmeden su kaplarımı doldurmuş evin yolunu tutuyordum. Yorgunluktan dolayı biraz yol kenarındaki bir taşın üzerine oturup dinlenmekti niyetim.
Lakin ben nereden bilebilirim onunda bu yoldan geçebileceğini, hemde bu saatte. Kalbimin bir yanı onu görmek istemesede, diğer bir yanı kuşlar gibi kanat çırpıp onun gözlerine, onun yüreğine konmak istiyor.
Tabii birincisi daha ağrlıklı, çünkü imanım ikincisine müsade etmiyor, bakma diyor, sana haram diyor.
Onunda başı yerde yürüyor. İlk uzaktan göründüğünde fark etmiştim. Üzerinde de iş elbiseleri hararetli hararetli yürüyor. Nasıl da salına salına önümden geçip gidiyor benim dalyan gibi sevdam.
Ah sevdam, gönlümü bir yandan bahar bahçesine çeviren, bir yandan da kor yangınlarla yakan sevdam...
Ne çok birkmişliğim var içimde , gönlümü sana açabilsem. Gel bak desem gelirmisin ki? Gelmezsin değil mi, sevmezsin değil mi?
Ben bu kadar yanarken belkide sen başkası için yanarsın...
Hatırlarım onu çocukluğumdan beri tanırdım. İçimde ne zaman bu kadar büyüdüğünü bilmem. Belki ilk kez bir düğünde gördüğüm vakit fark ettim. Ben sevda nedir bilmezdim, ismini duyardım lâkin nasıl bir şeydir bilmezdim.
Derler ki sevda ateşten bir gömlek, giyene ise helal olsun. Ben mi? Bilmem sevdam bana gelip sormadı ki beni gönlüne alırmısın? demedi ki! Ansızın girmiş, ben fark edinceye kadar taht kurmuştu bile.
İlk o zaman, düğünde sevdaya tutulduğumu anladım.
Düğünde o kadar insan olmasına rağmen gözlerim bir tek onu görüyordu. Yalan yok onu her gördüğümde tarifsiz duygular kaplıyor dört bir yanımı ama en çokta kuş olmayı isterim bunda da yalan yok.Ben bu düşüncelere dalıp giderken başımı kaldırıp arkasından bakayım dedim lâkin uzaklaşıpta, onun çoktan gözden kaybolduğunu yeni idrak edebildim.
Sahi neden acaba bu saatte buradan geçti ki? Halbuki onun şuan merada hayvanlarıyla ilgilenmesi gerekirdi. Ne oldu ki acaba?
Bu soruları şimdilik cevaplarını sonraya bulmaya karar verip ayağa kalktım. Zira bu kadar dinlenmek kafi. Çünkü işler beni bekler karanlık çökmeden akşam yemeğinden çıkan bulaşıkları yıkamalıyım.
Ağır adımlarım olmasada normal yürüyüşümden daha az hızla ellerimde su kaplarıyla beraber Bismillah deyip eve doğru adımlarımı yönledirdim.
Evin bahçesine varıp arkaya dolanıp bulaşıkları yıkmak için kollarımı sıvadım. Bulaşık, yemek vb. durumlarda kimsenin bizi görmemesi için bizim arka bahçede, bir yanı kiler ve ocak, bir yanı ise ağaçlar var ve eve en yakın iki ağaç arasında eski bir çarşafı asılı.
Bundan ötürü kollarımı rahatça yukarya doğru sıyara biliyorum ELHAMDULİLLAH.
Bulaşıkları yıkadıktan sonra ellerimi kuralarken tekrardan fark ettim. Avuç içlerim çalışmaktan nasır tutmuş, ellerimin üstü ise soğuktan dolayı çatlamış, yer yer ise kanayıp kabuk bağlamış.
Bir iç geçirdim Şükür dedim, Şükür ki nasır tutacak, çatlayıp kanayacak ellerim var.
Ya nasır tutacak, çatlayıp, kanayıp kabuk bağlayacak ellerim olmasaydı! Aman الله korusun MAZAالله .
İşimi halledip, bulaşık leğenini ellerime alıp kucağıma da sabitleyip kilere doğru yol aldım. Leğeni yere bırakıp tel ile bağladığımız kapının düğümünü çözüp kapının gıcırdamasını umursamadan araladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EHNAME (Gizli Sevda)
General FictionEn yakın arkadaşınız, yıllardır kavuşmayı beklediğiniz, gizlice sevdiğiniz kişi ile evlenirse ne yapardınız? Aşk yakar. Hemde çok yakar be... Ama Ömer Faruk bunu bilmiyordu. Gerçi bilseydi de değişen bir şey olmazdı. Yine severdi. Çünkü bu, Masum bi...