Korkunç bir insan gibi hissediyorum, derslerim yüzünden update edemedim, beni twitterdan takip edenler ne kadar yoğun olduğumu biliyor zaten. İyi haber mi bilmiyorum ama hikayenin son bölümü bu değil arkadaşlar, bana resmen "bitmeyeceğim!11!" dedi. İyi okumalar :)
Not: Bu bölüm Carpelia tarafından betalanmıştır :)
15. Bölüm
Asgard'a gelişinin altıncı gününde mucizelerinin aslında mucize olmadığının ilk işaretini alıyorsun. Kütüphanedesiniz, devasa masalardan birine oturmuşsun, önünde yığınla kitap var. Eski oldukları belli ama hırpalanmış görünmüyorlar, Loki sana kısaca onları sihrin bir arada tuttuğunu açıklıyor. Burada eskiyi ve yeniyi insan standartlarıyla ayıramayacağını.
Oysa elini değdirdiğin anda fark edebiliyorsun. Sanki kitapların titreşimleri var, parmaklarının ucuyla sayfalar arasında sanki elektrik gidip geliyor, bazı kitaplarda bu daha güçlü, daha şiddetli, elinle temasa geçtiğinde parmaklarına irkilmene neden olacak hızda akıyor enerjileri, kimi kitaplarda ise daha sakin, daha düzenli hissediyorsun titreşimlerini.
“Kitaplar canlı gibi,” diyorsun Alfheim elflerini konu alan gazel antolojisine bakarken. Önünde Tolkien'in bile evrenlerini yaratırken yararlandığı mitolojinin gerçekliğine dair kanıtların var, yirmi dakika önce Gandalf adlı bir cücenin hikayesini okudun mesela, ancak artık şaşırmıyorsun. Belki de burada gereğinden fazla kaldın.
Loki'nin önünde sende pek de aydınlık hisler uyandırmayan bir kitap var, kapaktaki harfleri tanımıyorsun, senin için çevirmedi ve sırf bunun için o kitapta hiç de tekin şeyler olmadığından eminsin.
(Tabii kapkara, pullu bir şeyin derisinden yapılmış gibi görünen bir kapağı olması ya da Loki senin karşında oturuyor olmasına rağmen kitabın havaya yaydığı hissin sana ulaşması da Loki'nin okuduğu şeyin kötü olduğunu destekliyor.)
Kitapların canlı olduğunu söylediğin anda Loki sabahtan beri burnunu sayfalarından kaldırmadığı kapatıyor ve başını sana kaldırıyor. Kaşlarının çatılmış olduğunu görüyorsun. “Neden öyle bir kanıya vardın?” diye dudaklarında şaşkın olmayan, meraklı ifadesinin bir kıvrımı yerini alırken soruyor.
Cevap vermeyi düşünüyorsun ama dudaklarından cevaptan çok bir soru çıkıyor. “Bir şeyler biliyorsun, değil mi?”
Sesin şüpheli çıkıyor, Loki'nin dudaklarındaki merak bir an sonra küçük, memnun bir gülümsemeye kıvrılıyor. “Binlerce yıllık bilgimi bir şeyler diye kısıtlaman her ne kadar alçaltıcı olsa da, evet,” diyor. “Bir şeyler biliyorum. Şimdi bana neden kitapların canlı gibi olduğunu düşündüğünü söyleyeceksin, değil mi? Elbette sözlerinin bragiilerin eserlerini okurken hissettiğin duyguların dışa vurumunun oluşturduğu bir metafor olmadığını farz ediyorum.”
Cevap vermeden önce Loki'nin son cümleri havaya yazılmış gibi boş gözlerle ona bakıyorsun. Daha sonra “Bana insanların aesirlerin sahip olduğu eski-yeni ayrımını anlamayacağını söylemiştin ama ben kitaplara dokunduğumda hangisinin daha eski olduğunu..anlayabiliyorum. Ama eski ve yeniden çok..yaşlı ve genç gibiler.”
Susuyorsun ve onun yeşillerinde dönüp dolaşan düşünceleri bir umut yakalayabilirmişsin gibi ona bakıyorsun.
“Senin yaptığın ayrımı herkes yapamaz,” diyor, gözünü senden ayırmadan. Söylediklerini duyduğunda verdiğin tepkileri aşama aşama analiz ediyor sanki. “Çok az kişi kitaplardaki enerjiyi seçebilir, daha azı onların yaşını yakalayacak kadar kaosu ve dinginliği ayırt edebilir.”
Anlamıyorsun. Bakışların onun yüzünden önündeki kitaba iniyor, parmağını sayfaya dokunduruyorsun, el yazısıyla, özenle yazılmış kitabın yazısının üzerinden parmak uçlarını gezdirirken yine o biraz konsantre olunca aldığın titreşimleri alıyorsun. “Bana etrafımda dönen her şey hakkında teorin olduğunu söylemiştin, bununla ilgili, değil mi?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frost (Loki/Okuyucu)
FanfictionGecenin bir yarısı odanda bir İskandinav Tanrısı belirseydi ne yapardın?