Sonraki günler senin için heyecan dolu. Sürekli tetiktesin, her ani seste sıçrayarak dönüyorsun ve yüzünde heyecanlı bir neşe oluyor, o gerçek ve seni öldürmedi. Etrafındakiler neden bu kadar yerinde duramadığını soruyorlar, derslere ve sohbetlere dikkatini veremediğini sense geçiştiriyorsun, dilinin ucuna 'biriyle tanıştığını' söylemen gerekiyor ama söylersen sadece bu cümleyle kalmayacağını bilecek kadar kendini ve arkadaşlarını tanıyorsun.
İlk günlerde kitaplara bile dikkatini veremiyorsun, hiçbir kurgu sana onun gibi fantastik gelmiyor ve sen onu öğrendikten sonra fantastik hikayelerden ayrı tat almaya başlamıştın, şimdi okuduğun her cümlede aklın ona kayıyor. Kendini karmaşık duygularla boğuşurken buluyorsun.
Onun gerçek olduğunu hatırlamak için kolundaki morluğa bakıyorsun, iz kalacak, ama morluk yerini yeniden senin teninin rengine bırakıyor, soluyor.
Bir hafta geçiyor.
Hayatın, heyecanın geçtikçe eski rengini alıyor.
Loki'yi bir hafta boyunca görmüyorsun.
Kolundaki iz çoktan soldu.
Gelmeyecek. Boğazına bir yumru gibi yerleşmeye başlayan endişe ve hayalkırıklığı sana çirkin yüzünü gösteriyor.
Bu hayatta bir defa elde edeceğin bir şans.
Gelmeyecek.
*
Okula gidip geliyorsun. Derslere dikkatini veriyorsun, eve geliyor ve kitap okuyorsun, internete giriyorsun, film izliyorsun ama artık aynı değil, o senin odanda belirmeden önce parmaklarının altında hep onun adı olurdu, şimdi de aklında onun adı var ama dört harfi kullanmaya artık cesaret edemiyorsun.
*
İki hafta geçiyor.
Ağaçların sararmış, zehir dolu yapraklarından kurtulmalarını izliyorsun, havalar soğudu ve senin kıyafetlerinin kolları her geçen gün uzuyor, üzerindeki katmanlar her geçen gün artıyor.
O soğuğu hissedebilir mi? Ona sorabilecek misin? O, o ama Loki diyemiyorsun, onu bir daha görene kadar kafanda onun isminin hep O kalacağından korkuyorsun.
Yağmur hafif hafif çiseliyor. Botların için çok erken ve spor ayakkabınla apartmanın kapısından çıkıyorsun, ileride komşu evden şemsiyeleriyle insanlar çıkıyor. Sense şemsiyelere ihtiyacın olmadığını biliyorsun. Her adımında yağmur damlalarının yüzüne düşüşlerini sayıyorsun, ellerini açıyorsun ve soğuğu hissediyorsun, kitaplarda okuduğun o soğuk diyarı düşlüyorsun, ya Loki gibi o da gerçekse.
Ya ikisi de değilse.
Hayır.
"Gerçek."diyorsun kendi kendine sert bir sesle.
Bileğindeki izi arıyorsun ama o yok.
*
O günün akşamı elinde soğuk birşey hissederek uyanıyorsun.
Sol kolun örtünün dışında, usulca duruyor. Başını kaldırıyorsun, ne olduğunu görmek için doğruluyorsun. Ellerin gitgide üşüyor ve ıslanıyorlar.
Şafağın mavi ışığı perdelerin arasından sızıyor.
Gördüğünde nefesin duruyor.
Ellerinin içinde buzdan bir çiçek var.
Kalbin kafesinin içinde uçacakmış gibi hissettiriyor çünkü o buradaydı, buraya geldi ve seni unutmadı, Loki gerçek ve seni unutmadı, ellerinin arasına bir çiçek bıraktı. Sana hayatında gördüğün en güzel çiçek gibi geliyor, o kadar gerçek dışı birşey ve sen gözlerinin dolduğunu artık dünya tamamen bulanıklaşana kadar farketmiyorsun.
"Hala burada mısın?" Gözlerin nedense daha da doluyor, bir başkası imkansız zannettiği ve yine de imkansız bir şekilde istediği bir şey için ağlar mıydı bilmiyorsun, şimdi tek istediğin onu görmek, onunla konuşmak.. Parmaklarından damlalar damlıyor, çiçeği erimeden buzdolabına koymak gibi bir düşünce aklında belirip kayboluyor, sen de karanlıkta onu arıyorsun.
"Evet."
Odanın karşısından ses geldiğinde kalbin hopluyor.
"Neden?" Neden mi? Neden mi? İki haftadır bekliyorsun ve sorduğun soru bu mu?
Başka ne sorabilirsin ki? Nerede olduğunu sorarsan cevap verir mi?
Gözleri şafağın hafif ışığında bile yeşil pırıltılarla parlıyor. Sihir. Düşüncen hayret dolu. Onu sihir yaparken gördün, ellerinin arasında erimekte olan buzdan bir çiçek var ve sihir gerçek! En azından karşındaki adam için.
Saçının başının dağınık olduğunu hatırlıyorsun. -of.- Örtünü kafandan aşağı çekmek gibi inanılmaz bir isteğin var.
Cevap vermiyor.
"Bunca zamandır dünyadaydın, değil mi?" Akıl yürütüyorsun, iki haftadır onun burada olduğuna bir yanın inanıyordu, seni daha önce öldürmedi ve bu sana garip bir cesaret veriyor.
Geçmeye başlamış karanlığın içinde başını hafifçe sallarken deri zırhından hışırtılar geliyor.
Derin bir nefes alıyorsun, sorsan mı, sormasan mı? Onun üzerine daha önce bu kada kafa patlattığın için onu tanıdığını düşünüyorsun, sadece küçük bir soru, işin ucunda deli bir yarı jotun tarafından katledilmek yoktur, değil mi?
"Sıkıldın, değil mi?" yavaşça fısıldıyorsun.
Karanlıkta birbirinize sessizce bakıyorsunuz. Bir an sonra onun kısık gülüşünü duyuyorsun. Gülüşü öyle bulaşıcı ki sen de gülümsüyorsun.
"Artık değil." sesi gecenin bir parçası gibi, muzip, tehlikeli, kadifemsi ve aynı zamanda karanlık. Sanki birşey öğrenmiş gibi, sanki hoşuna giden bir yeniliğe kafasında yüzlerce olasılığın kurnazlığıyla bakıyor gibi görünüyor. Şafak ışığında gözlerinde daha önceki karşılamanızda görmediğin bir duygu parlıyor. Neşe.
Onun neşeli olduğu zamanlara bir kitap ya da bir filmden de olsa şahit oldun ve bu yüzden korkmakla gülümsemek arasında kalıyorsun.
"Midgard,"diyor. "Son geldiğim zamandan beri epey değişmiş."
Yüzünde, bunu öğrendiği zamanki hayretinin bir gölgesi geçiyor. Neyden bahsettiğini tahmin edebiliyorsun ama yine de soruyorsun.
"Dünya mı, insanlar mı?"
Dudakları kıvrılıyor.
"İnsanlar."
"Nasıl?"diyorsun, bir an sessiz kalıyor, nasıl söyleyeceğini bilemiyor gibi. Mitolojik bir tanrının seninle konuşmaya istekli olması zaten zihninin gerisinde seni öldürmüyorsa aynı kişinin gümüşdil diye bir lakabı olmasına rağmen kelimeleri arayışını görünce beyninin bir yanının infilak edeceğine inanıyorsun. Oysa o kelime aramıyor, biliyorsun.
"Beni seviyorlar."diyor, sesi en sonunda fısıltı şeklinde çıkıyor. Kelime aramıyordu, alışmadığı bir doğruyu söylemeye çalışıyordu.
Birbirinize bakıyorsunuz, onun yalnız olduğuna inanman ayrı şey, yalnızlığı gözlerine görmek ayrı şey.
"Neden beni seviyorlar?"
Sen daha söyleyecek birşey bulamadan bu soru beyninde kalan çarkları durduruyor, bunun Loki'den duyup duyabileceğin en dürüst soru olduğuna inanıyorsun, sorarken gözlerinde sırf merak ve gizlemeye çalıştığı bir şaşkınlık var. Onun şaşkınlığı senin canını acıtıyor.
Derin bir nefes alıyorsun, çarklar yeniden işlemeye başlıyor ve deri zırhlarını giymiş ateş tanrısına tekrar bakıyorsun.
"Tamam,"diye soluyorsun ve yataktan doğruluyorsun. "Filmlerden mi başlayalım yoksa kitaplardan mı?"
*
Buzdan çiçek Lament For a Frozen Flower'a atıftı, evet :)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frost (Loki/Okuyucu)
Fiksi PenggemarGecenin bir yarısı odanda bir İskandinav Tanrısı belirseydi ne yapardın?