Multimedyada Angelina'ya şaşkın şaşkın bakan ve adını söylemeyen çocuk var. Uzun bir bölüm yazmaya çalıştım.İyi okumalar.
Bölüm Şarkısı : Adele - SkyfallHATIRLATMA
''Angelina Hanvers.''
Yavaşça arkamı döndüğümde, demin gördüğüm siyah şapkalı ve montlu adam hemen karşımda duruyordu. Gözlerinde gözlük vardı ve yüzü görünmüyordu. Hem de bu soğuk Londra havasında.
''Sen de kimsin?''
☜☆☞
''Acelecisin Angelina!'' dediğinde dediklerini anlamaya çalışır gibi kaşlarımı çattım.
''Annene çok benziyorsun.'' diye lafının devamını getirdiğinde gözlerim, duygusuz halden çıkıp şaşkınlığa döndüklerinde konuşmaya başladım. Arkasına dönüp benden uzaklaşmaya başladığında, aklımdaki soruların beni ele geçirmesi ile birlikte dudaklarımın arasından kelimelerin dökülmesi fazla sürmedi.
''Hey! Nereye gidiyorsun?'' Bağırarak peşine koşmaya başladığımda o da hızlanmıştı. Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kendini yukarı itip tırmanmaya başladı. Tutunduğu bir şey var mı diye baktığımda gözlerim büyük bir şaşkınlıkla açılmış, ağzımdan istemsizce bir çığlık kaçmıştı.
Hiçbir şey kullanmadan havaya tırmanıyor, onu kontrol ediyordu. O işini ustaca yaparken, arkasında cevap bekleyen beni bırakarak yavaşça tırmanmaya devam ediyordu. Gittikçe uzaklaşıyordu ve takip etmem zorlaşıyordu. Gözden kaybolduğunu düşündüğümde bir anda kendini yere bırakarak önüme kondu ve ağzından çıkan üç kelime ile benimle tekrar iletişime geçti.
''Yarın sabah yedi!'' deyip tekrar tırmanmaya başladığında sadece arkasından bakmakla yetindim.
O da benim gibiydi. Belki de ben onun gibiydim. Demin yaptığı şeyler aklıma geldikçe ne kadar beceriksiz olduğumu düşündüm ve Londra'nın esmeye başlayan rüzgarı ile kendime geldim. Bana neler oluyordu böyle? Bugün yaşadığım şeyler ile bir masalın içinde değildim. Bu gerçekti. Bu benim gerçeğimdi. Ceketimin önünü kapatıp, esen rüzgara direnmeye çalışırken evime çok uzak olmayan ve kendimi ilk denediğim yere, hiç de tekin olmayan o sokağa doğru ilerledim. Sokağa adımımı attığımda, önünü bile zor aydınlatan sokak lambası daha da güçsüzleşmiş, o cılız ışığı altında iki kedi ile birlikte başka hiçbir şeyi aydınlatmıyordu. Ürkek adımlarla ilerlemeye başladığımda, çevrede kimsenin olmadığına emin olmak ister gibi etrafa göz gezdirdim ve bir şişenin kırıldığında cam parçalarının çıkardığı o ses kulaklarıma doldu. Hemen peşinden ise kulağa hiç hoş gelmeyen kahkaha sesleri.
Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken, sırtımdan akan soğuk ter esen Londra rüzgarıyla birleşince beni üşütmüştü. Soluklarım hızlanırken, hemen geldiğim yerden geri dönmek istediğim için geri geri birkaç adım attım ve bir bedene çarpmam ile yerle bütünleştim. Kahkaha sesleri artarken içimdeki heyecan ve korku çığ gibi büyüyordu. Kafamı kaldırıp yana doğru baktığımda yanan bir ateş ve çevresinde toplanmış üç kişi gördüm. Bir tanesi ise benim hemen yanı başımda dikiliyordu.
Korkak kalbimle ve beni zor taşıyan bacaklarımdan destek alarak ayağa kalktığımda, kendimi sakinleştirmek için elimi kalbimin üstüne koydum. Derin derin nefes alırken, karşımda duran yabancının bana bir adım atmasıyla boşta olan elimi açtım ve ben şiddetli bir şekilde yere düşerken onun çığlıkları boş sokağı inletiyordu. Benden çok daha sert düştüğüne emindim. İşte şimdi ben bitmiştim. Kendi ölüm fermanımı imzalamıştım adeta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kozmik
FantasyEtrafıma baktığımda, sokağın başında yanan cılız bir sokak lambası ve yıkık depolardan başka hiçbir şey yoktu. Buranın tehlike olmadığını anlayınca, sırtımı duvara verdim ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Gözlerimi kapattım ve hızlı atan kalbime...