Beyler ve Beybiler!
Biz geldik. Sınavlardan dolayı yanınızda olduğumuzu hissettirmek istedik. Yalnız değilsiniz ve başaracaksınız. Kendinize güvenin.
Onun dışında yeni bölüm, oy ve yorumlar yükselmedikçe gelmeyecektir.
Keyifli okumalar dilerim.
EPİSODE 16
Ela sarnıçlar içinde susuz kalmış yetimim.
Çöl akmış toprağın teninden, tenim olmuş seviyim.
Tanrı'nın unuttuğu ya da unutmaya yüz tuttuğu çocukken, inançlara örselenmiş benliğimle sırtımı dayadığım surlarım...
Yas içinde yosun tutmuş, talan olmuş duygularım.
Seni yurdum bilmişken kanamış, kurumuş sularım.
(***Sevi: Aşk, sevda.)
Kaybın rengi, kanın zeminde soğuduğu ana benzerdi.
Kaldıkça kurur, kurudukça koyulaşırdı.
O kayıp içine yer ettikçe, içini içinde bitirir, içini içinde bırakmayan zamanın kalbi göğsünün ortasında nabzını yitirirdi.
Ortada bir kayıp vardı evet... Ama o kaybı kabullenecek yürek henüz yetişmemişti.
Bir gece Azrail, ellerinden tuttuğu ölüm ile Alaca ailesinin kapısını çalmaya gerek görmeden kapıda Çağdaş Alaca'ya dokunmuş, gölgesi Tanrı'nın perdesine düşmüştü.
Çağdaş Alaca ilk o zaman Tanrı' nın huzurunda üşümüştü...
Güner Karabağ oturduğu koltuktan yavaşça ayağa kalktı. Şehit Çağdaş Alaca'nın ölümünün birinci ayı dolmuştu ve onun adına yemek verilmişti. Şimdiyse ölümün, sesleri bastırdığı salondaydı.
Mai bir aydır tek kelime dökmediği dudaklarını aralıyor ama konuşamadan geri kapatıyordu. Önündeki beşikte bir aydır hayatına dahil olan henüz adı konulmamış bir kız çocuğu yatıyordu. Babası ölürken ağıt edercesine dünyaya gelen ufacık bir kız çocuğu...
Eskiyen şöminenin önünde kucağında babasının fotoğrafı ile uyuyakalan Çınar'a baktı, Güner Karabağ. Bembeyaz teni, kaybın tadını henüz duyumsayaman yüzü ile öylece mindere uzanmış, geleceğini düşündüğü babasının fotoğrafına sıkı sıkıya tutunmuştu.
Ve Çakır...
Ölümü gören elem yeşili gözleri dökemediği her bir damla gözyaşı uğruna tutuşturuyordu içini.
Mai'nin yaşlı annesi o hâline rağmen daha dik, daha fedakârdı. Güner Karabağ'ın ayaklanması ile o da ayağa kalktı.
Çakır'ın, elinde bavulu ve sırtında çantası ile durduğu kapı eşiğine bakıp, "O bize Çağdaş'ın ilk emaneti," diye konuştu. "O bu aileye dikilen ilk direk. Sarsıldı ama yıkılmaması lazım."
Güner vakur bir tavırla kafasını salladı. "O artık benim de evladım. Sırtı sırtıma, omzu omzuma Mihrap Nine."
Güner, Çakır'a baktı. Çelimsiz bedenine rağmen öyle dik duruyordu ki kimse bir ay önce babasının onun üzerine kanaya kanaya can verdiğine inanamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEHARİR
General FictionKaşları derinden çatılmışken dudakları üst dudağımı kavrayıp ısırdı. Elleri kazağımın altından sırtımı okşadı. Dudaklarım, onun boyundurluğu altındayken konuşmak için ağzımı araladım fakat o sanki tek bir kelimemle vurulup kanlar içinde kalacakmış g...