BEYLER VE BEYBİLER🥂
Geç oldu ama güç olmasın. Uzun, güzel bir bölümle geldim diye umuyorum...
Hepinize iyi okumalar dilerim^^
EPİSODE 19
Kaburga kemiklerimin hizası, göğsümün kafesine uzanan tutsaklıksa madem...
Aşkın kefeni, gözlerinin tüttürdüğü duman olsun bâli.
Terazisi ağır basan ki hep avali.
Aslolanın huzurunda bükülsün dizlerim mütesail
Sana, bana bize...
Tutuşmuş benliğimize ahendil.
(***Bâli: Öyleyse, bari.)
(***Mütesail: Dilenen, dilenci.)
(***Avali: Büyükler, yüceler.)
(***Ahendil: Acımasız.)Derler ki, geçmişin kafesine tutsak olmuş ruhlar zamanın arasına karışıp yıllanamazlar. Yıllanamadıkları zamanın içinde bir olup öylece sevişemezler.
Geçmiş karşımdaydı; kafes, içinde bulunduğum adamın çarpmaktan nasır tutmuş duvarlarıydı. O duvarlara tosladıkça yara alan ben, nasır tutan oydu. Yosunlar zaten büsbütün dibini tutturmuştu.
Ona baktım.
Geçmişime.
Geçmiş, ama geçmemiş olan içime.
Çakır'a.
Hıncal Sancaktar'ın odasındaydık. Kasvetli odanın açık penceresinden esen rüzgâr içeriyi turlayıp beni üşütse de en çok Çakır'ın sırtına kırbaç geçiriyordu, biliyordum. Kalçasını çıkıntıya yaslamıştı, bir kolu göğsüne çekilmiş diğer kolunun eli çenesinin altındaki yerini almıştı ve eğik kafasıyla derin düşüncelere dalmıştı. Bu düşüncelerin sebebinin dün gece yaşananlar olabileceği ihtimali kafamda birden fazla olasılığın tetiğini çekti, kurşunu silahın ağzına yuvarladı ama hiçbir olasılığın sonucu silahın patlamasına neden olmadı.
Çünkü biliyordum.
Çakır'da pişmanlık yoktu.
O tövbenin karasını yüzüne çalmış, ben gühanın beyazını vebal diye boynuma almıştım.
Buz gibi olmuş parmaklarım avuç içime çöreklenirken kirpiklerinin hareket ettiğini gördüm. Dakikalardır bakmadığı yüzüme bakacak sandım ama bunu yapmadı. Daldığı kuyuda beni kendine kata kata boğmayı yeğlemedi. Bende gözlerini yakalama çabasına girmedim ama yakalasaydım içimin köpürdükleri biraz olsun durulabilirdi.
Olmadı, olsun...
Gözleri... Dibi yosun tutmuş kan gölü, derin gözleri... Devrime ihtiyacı olan ruhumun felaketi.
Yosun yeşili gözleri sinirlendiğinde maviye çalıyor, çakır gözlere evriliyordu. Durgun olduğu zamanlarda ise berrak, pak bir su yeşiline dönüşüyor ama yosun tutmadan da yapamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEHARİR
Ficción GeneralKaşları derinden çatılmışken dudakları üst dudağımı kavrayıp ısırdı. Elleri kazağımın altından sırtımı okşadı. Dudaklarım, onun boyundurluğu altındayken konuşmak için ağzımı araladım fakat o sanki tek bir kelimemle vurulup kanlar içinde kalacakmış g...