EPİSODE 17

37K 2K 2K
                                    

Beyler ve Beybiler!

En uzun bölümümüzle geldim. Ve en sansasyonel... Bu nedenle aşşşırı ama aşşırı bol yorumlar istiyorum. Tabii bir de oylarınızı.

Melisyazafir prodüksiyon iyi okumalar diler efendim...

EPİSODE 17

Ok bakışlarına vurulurum ,meydan akar göle kan.

İpek kirpikleri kefen örer, toprak diye dökülür uzvuma dugmeran.

Kan akar, ten eker; yangının başladığı göğsünde kül biter.

Havva şifalı kızını göğe serer; Adem elinde, zehri gözleri oğluyla fısıldar kulağına sır.

Zehri, zihnime damıtan benliğinde asmadan dugn bir kasır,

Zehir zifir büyütür bir asır.

(***Dugmeran: Kara, esved.)
(***Dugn: Karanlık, zulmet.)
(***Kasır: Köşk.)

Elde edemediğinin kaybını hissettiğinde Tanrı içini, kazdığı mezarın içine gömerdi.

Toprak atardın, o kayıp zamanın içine karışsın isterdin ama Tanrı her seferinde bir kürek darbesi ile o çukuru geri açardı.

Bazı ölüler gömülmez, bazı mezarlar kapanmazdı.

Mezarlıkların  yolu asla çiçek bahçelerine sapmazdı.

Ruhumun kabri, yine üzerimde taşıdığım kabristanın içindeydi. Her zaman olduğu gibiydim. Yara da bendim, kabuk da. Yaşam da ölüm de.

Taş da toprak da.

Bir karış mezarda.

"Ferimah?"

Kavradığım kapı kolundan düşen elim yumruk oldu. Dalgınlığımdan dolayı fark etmediğim annemin varlığı mutfak kapısında belirdi.

"Çıkıyor musun kızım?"

"Evet."

"Abin arka bahçede. Baban sabahın köründe toplamış çocukları, dikmiş ayağa. Odun kırıyorlar. Oraya uğra önce. Hatta bekle... Giderken şu yaptığım tostları da götür."

Mutfağa geri girdiğinde bıkkınlıkla nefesimi verdim. Uykusuz, huysuz halimle mutfak kapısında durup omzumu pervaza yasladım. Bir elimi siyah, deri ceketime sokarken gözlerim hazırladığı tost ve taze sıkılmış portakal sularına kaydı.

"Bunlar fazla değil mi?" diye mırıldandım durgunca. Aslında değil konuşmak, kimseye görünmek bile istemiyordum. "Feza bir sabah yemese de olurdu. Yorma kendini bu kadar."

"Olur mu öyle şey? Bak sen öyle yapıyorsun diye ne hale geldin. Dışarı çıkarken cebine taş koyacağım artık. Uçacaksın yoksa."

"Abart anne, abart."

"Hem tek abin değil ki. Çakır ve Arslan da var. Onlar canını bilmez. Yesinler işte afiyetle."

Durulan gözlerim aniden annemin yüzüne saplanırken ceketimin cebindeki elim düşerek boşluğa savruldu. Kaşlarım çatıldı, öyle çok çatıldı ki bir an içimde hissettiğim öfkenin azameti beni bile ürküttü.

DEHARİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin