Söyleyin Bana Ne Olur Söyleyin Bana, Yeter Mi Nefesim Kıyıya Vurmaya?

200 25 5
                                    

Bazen hayat karşınıza öyle insanlar çıkarır ki "vay be" dersiniz, "vay be neymiş bu adam". Hani düşünmeden, enerjik temposuna kanıp dinlediğimiz, fakat sözlerine baktığımızda bizi derinden etkileyecek anlamlar barındıran şarkılar vardır ya,işte öyle insanlardır bunlar. Enerjik temposu alır götürür sizi, biraz daha dikkatli dinlediğinizde sözlerin anlamlarının ağırlığı altında kalırsınız. Dinlemek canınızı yakar o sözlerin anlamlarının ağırlığı altında kalırsınız. Dinlemek canınızı yakar o saatten sonra ama bırakamazsınız da. Jeno!da böyleydi işte. İçinde yaşadığı onca şeye rağmen hiçbir şey belli etmez, sürekli gülerdi. Durup dikkatle incelemedikten sonra anlamazdınız nasıl olduğunu.

Jeno ve Jisung sarılırken bizde endişeyle onların yanlarına gitmiş, hiçbir şey demeden ikisininde sakinleşmesini beklemiştik. İkisi de biraz daha iyi olduklarında hep birlikte revire gitmiştik. İlginç bir şekilde revirdeki hemşire ilk kez aradığımız zaman zaman yerindeydi. Jisung'un yaralarına pansuman yaparken ve yer yer dikişler atarken yüzü acıdan dolayı şekilden şekile girmişti. Jeno'ya baktığımda biricik kardeşinin acı çekişini izlemeye dayanamıyordu fakat gözlerini de ayırmıyordu. Bende onu böyle görmeye dayanamazken ani bir kararla kolundan kolundan çekip bahçeye sürüklemiştim. İşte şimdi buradaydık, geçen sefer Yangyang'ı sıkıştırdıkları yerde. Jeno omzunda ağlarken bende onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Bu zamana kadar başına gelen her şeyi anlatmıştı. Anne-babasının kavgaları, babasının alkolik oluşu, kardeşi ve kendisine verdiği zararları, Jisung'a neden bakmak zorunda olduğunu... 

Çok dolmuştu, çok şeyler biriktirmişti içinde. Söylediğine göre bunları sadece Kunhang biliyordu ve uzun zaman sonra tekrar birine açmak zor olmuştu olmalıydı. Yavaşça saçlarını okşamaya başladığım zamandan beri ağlaması yavaşlamıştı. Elimi saçlarından çekmeden "Jeno" diye seslendim. Kafasını omzumdan kaldırmadan mırıldandı. Çok yorulmuştu, konuşmaya mecali kalmamıştı belli ki.

"Daha iyi misin?"

"Biraz daha iyiyim, teşekkürler Jaemin-ah. Kendimi daha iyi hissediyorum."

"O zaman diğerlerinin yanına gidelim mi? Jisung'un pansumanı bitmiştir."

"Onu unuttum Jaemin-ah, uzun süre yalnız kaldı! Korkmuştur benim miniğim şimdi!"

Oturduğumuz yerden kalkıp hızlıca revire geri dönmüştük. İçeri geri girer girmez Renjun kolumdan çekip kulağıma "Nereye kayboldunuz siz? Nereye götürdün Jeno'yu?" diye sorduğunda, işaret parmağıma götürüp "sus" işareti yaptım. Hemşire Jisung'un yüzüne son yarabandını da yapıştırdıktan sonra hep birlikte tekrar kantine inmiştik. Kalabalık bir sürü halinde gezdiğimiz için insanların odak noktası oluyorduk.

"O yaptı değil mi? Yine okuluna geldi değil mi sanki iyi bir babaymış gibi? Sanki baba olmayı becerebiliyor gibi babalık yapmaya çalıştı değil mi?"

Jeno aniden yükseldiğinde hepimizin eli ayağına dolaşmıştı.  

"Abi ne olur bağırma. Zaten herkes buraya bakıp duruyor. Anlatacağım işte şimdi ne olduğunu. Toplantı olduğunu öğrenmiş bir şekilde. Babalık yapacak ya aklınca, toplantıya gelmiş. Öğretmende benimle ilgili olumlu, olumsuz her şeyi anlatınca da babam yine işine geldiği kısımları, işine geldiği şekilde anlamış. Sürükleyerek çıkardı beni okuldan, ara sokaklardan birine götürdü. Sonrası  zaten kavga, gürültü..."

Jisung'un anlattıklarından sonra hiçbirimiz bir şey diyememiştik. Kimse ağzını açıp konuşmaya cesaret edemiyordu. Herkese bir hüzün çökmüştü. Sessizliğimizi bozan şey ise ders saatinin başladığını haber veren zilin çalmasıydı.

"Ben ne yapacağım şimdi abi? Okula geri dönmek veya eve gitmek istemiyordum."

"Merak etme miniğim sen istesen bile ben göndermem seni yalnız başına. Burada oturur bizi beklersin olur mu? Zaten iki ders kaldı teneffüslerde geliriz yanına, kantincilerle konuşurum ben kimse bir şeyde diyemez."

Jisung usulca kafasını aşağı yukarı salladığında Jeno kantincilerin olduğu yöne, biz de merdivenlere yönelmiştik. Jeno'da kantincilerle konuşup bize yetiştiğinde hemen onun yanına geçip sessizce "Birkaç gün bizde kalın olur mu?" diye sordum.

"Ne düşündüğünü bilmiyorum ama eğer bize acıdığın için bunu teklif ediyorsan geri çevirmek zorunda kalacağım Jaemin-ah."

"Hayır, hayır! Asla öyle bir şey düşüncem yok Jeno-ah,  bundan emin olabilirsin. Jisung'un yüzünde sabah yarabantları vardı ve şimdi tekrar böyle olunca... En azından Jisung'un yaraları geçene kadar kalın olmaz mı?"

"Ailen, onlar bir şey demez mi?"

"Onlar bugün akşam iş için yurt dışına gidiyorlar ve üç, dört gün yoklar. Olsalar bile bir şey demezler zaten. Lütfen Jeno-ah!"

"Sen böyle tatlı tatlı ısrar ederken nasıl reddebilirim Jaemin-ah?"

Kontrol etmeden atıyorum, umarım hatam yoktur varsa da affola!



Duvarların Sağlam, Yıkılmaz Sanıyorsun - NoMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin