Jeno'yla olan ilişkimizi kesinleştirdikten sonra Jisung'un aramızda olanları öğrenmesiyle yaklaşık iki günden beri evde sürekli bizi birbirimize ittirip duruyordu. Az değildi o da hani.
Jeno ile sevgili olalı üç gün oluyordu ve bugün bizim evde geçirecekleri son gündü. Bunun için üzülsem de ikimizin ortak kararıyla bugün Jisung'u okuluna gönderdikten sonra okula gitmeyip tüm günümüzü dolu dolu geçirecektik. Yani planımız böyleydi en azından. Jisung'u okula gönderdikten sonra çalan telefonun her şeyin önünü keseceğini nereden bilebilirdik ki sonuçta değil mi?
"Efendim Renjun, ne oldu?"
...
"Ne?"
...
"Tamam, tamam! Geliyoruz biz hemen!"
Telefonu kapattıktan sonra bir süre boyunca kendime gelememiştim. Öylece boş boş etrafa bakınıyordum.
"Ne oldu sevgilim?"
Jeno'nun seslenmesiyle usul usul ona döndüğümde gözümden yaşlar akmaya başlamıştı çoktan.
"Güzelim ne oldu? Canın mı yanıyor, bir yerine bir şey mi oldu bir tanem?"
Dizlerimin bağı çözülürken yavaşça kendimi Jeno'nun kollarına bırakmıştım. Beni yakalayıp koltuğa oturttuğunda ağzımdan çıkacak herhangi bir anlamlı ya da anlamsız kelime için bekliyordu.
"Jeno."
Adını söylemekten başka bir şey yapamadım o an. Devamını getiremedim, kelimelerim bitti.
"Efendim güzelim, söyle ne oldu? Renjun mi bir şey dedi?"
"Jeno."
Endişeli bakışlarına karşılık sadece sessizce adını söylemem asla endişesini dindirmiyordu ama dilim varmıyordu o kelimeyi ağzıma almaya. Diyemiyordum işte "Jeno, Donghyuck'un annesi ölmüş." diye.
"Ne oldu Jaemin? Bir şey söyle sevgilim, lütfen konuş benimle!"
"Jeno, Hyuck! Onun yanına gitmeliyiz Jeno! Dayanamaz ki o, zayıftır benim arkadaşım! Onun yanına götür beni lütfen Jeno, Hyuck'un yanında olmam lazım beni onun yanına götür sevgilim!"
"Tamam güzelim, götüreceğim seni Donghyuck'un yanına. Sakin ol ama önce tamam mı? Sen biraz uzan burada geliyorum ben hemen."
Alnıma minik bir öpücük kondurup sanki bir porselenmişim de her an kırılabilirmişim gibi dikkatli ve yavaş bir şekilde beni koltuğa yatırmıştı. Sehpanın üzerinde duran telefonunu alıp mutfağa gitmişti. Gelen seslere bakılırsa o da öğrenmişti neler olduğunu. Bir süre daha Mark olduğunu düşündüğüm kişiyle konuştuktan sonra tekrar yanıma dönmüştü.
"Gel hadi gidelim diğerlerinin yanlarına sevgilim."
* * * * * *
Donghyuck'un evine vardığımızda Renjun'in sevgilisi Yukhei de dahil herkes oradaydı. Donghyuck, Mark'ın kucağında sessiz sessiz ağlıyordu. Canım o an daha önce hiç yanmadığı kadar yanmıştı. Arkadaşlarımı bu şekilde görmeye dayanamıyordum. Ne olurdu ki onların acılarını da ben yaşasaydım onlar yerine. Sadece mutlu olsalardı onlar, hiç üzülmeselerdi. Her şeyimi verirdim bunun için.
Gözlerimden yaşlar akarken sessiz adımlarla Hyuck'un yanına gittim. Usulca omzuna dokunduğumda kafasını kaldırıp bana bakmıştı. Yıkılmıştı resmen kardeşim, bitmiş haldeydi ve ben dayanamıyordum.
"Jaemin-ah artık annem yok, bir annem vardı artık yok. Her geldiğinde kalman için ısrar eden bir dediğimiz iki etmeyen, her istediğimizi yerine getiren bir Minsoo teyzeniz vardı artık yok. Güzel annem benim, babamın yanına gitti o da Jaemin-ah, dayanamadı herhalde babamın hasretine."
Donghyuck'un dediği üzerine salmıştım artık kendimi. Ona hızlıca sarılmış ve hıçkırarak ağlıyordum. Herkes bir köşede yıkılmıştı zaten. Normalde olsa dalga geçeceğimizi bildiği için asla yapmayacağı şekilde Yukhei'nin kolları arasına bırakmıştı kendini Renjun, varsın Hyuck iyi olsun da dalga geçersiniz diyordu sanki. Daha fazla dik duramayan Yangyang da Kunhang'ın omzunda ağlıyordu. Normalde olsa yakın zamanda tanıştığı kişiye karşı asla yakın davranmazdı bebeğimiz ama önemli değildi ki şu an onun için.
Donghyuck'u tekrar Mark'ın kolları arasına bıraktığımda hemen geri Jeno'nun yanına dönmüştüm. Bir süre daha onun göğsünde ağladığımda rahatlamıştım bir tık da olsa.
"Gelen oldu mu başka?" diye sordum kafamı Jeno'nun göğsünden kaldırmadan.
"Hayır, kim gelecek ki zaten?" diyerek Renjun sorumu cevapladığında o da benim gibi kafasını yasladığı sevgilisinin omzundan kaldırmamıştı. Kimsenin hiçbir şey yapacak gücü kalmamıştı.
"Doğru kim gelecek ki? Seveni mi vardı annemin? Melek gibi insandı halbuki! Sırf sevdiği insanla evlendi diye sırt çevirdi bütün akrabaları! Hoş akraba demek de doğru değil o insanlıktan nasibini almamışlara! Kimsesi yoktu ne annemin ne babamın, şimdi benimde mi kimsem kalmadı?"
"Nasıl söz o Donghyuck-ah! Biz varız ya burada, görmüyor musun? Ben varım, Jaemin var, Yangyang var, biricik sevgilin Mark var. Ne demek kimsem yok!"
"Renjun doğru söylüyor Donghyuck-ah, bak yakın zamanda tanıştınız bizde yanındayız, Kunhang ve Renjun'in geçenlerde zorla olduğunu öğrendiğimiz sevgilisi Yukhei bile senin yanında, ne demek kimsem yok?"
"İyi ki varsınız, iyi ki benim ailemsiniz, iyi ki hepiniz kardeşimsiniz. Sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğim ben? Hepinizi çok seviyorum!"
"Bizde seni seviyoruz Hyuck-ah, bizde seni seviyoruz güzelim."
Hiç durmuyordu gözyaşlarımız, daha geçen gün kahkahalar eksik olmuyordu evimizden. Her türlü birbirimizin yanındaydık ama hiç bırakmıyorduk birbirimizi. Herkes gitse bile biz ne olursa olsun işte buradaydık yine birbirimiz için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duvarların Sağlam, Yıkılmaz Sanıyorsun - NoMin
FanfictionMinik ellerimin, elleri arasında kaybolmasını seviyordum.